İnsan, mefhumları ile hayat süren bir varlıktır.
O, fark etse de etmese de davranışlarını şekillendiren mefhumlarıdır. ‘Mefhum’
dilimizde sıkça kullandığımız bir kelime. Bu sıklıktan olsa gerek yine önemini
pek düşünmediğimiz bir kelime. Oysa hayatımızda çok kilit bir rolü var
mefhumun.
Son dönemlerde ‘her kelimenin Türkçesini bulma’ hastalığına tutulanların ürettiği
bir kelime var mefhum kelimesi yerine: Kavram. ‘Kavra-mak’ kökünden türetilen bu kelime1 belki çok
sırıtmıyor ama bütünüyle de kuşatıcı değil. Fakat iyiden iyiye tedavüle girdiği
için biz de kullanıyoruz. Zira artık bir nevi ıstılah/terim anlam kazanmış bulunmaktadır.
Fakat ‘mefhum’
kelimesini Türkçede en iyi karşılayan, ‘anlayış’
kelimesidir herhalde. Ki mefhumun kökü olan ‘fe-he-me’
de ‘anla-mak’ demektir. Buradan
hareketle biz de programımızın ismini ‘Anlayış
Vakti’ koyduk.
Bu programda ilk ele alacağımız kavram ise hem mefhumlarımızı şekillendiren ana saik
olması hem de hakkındaki tartışmaların sürekli devam etmesi sebebiyle
‘ideoloji’ kavramı olacaktır.
Hayırlara vesile olması ve anlayışlarımızı İslamî bakış açısıyla
doğrultabilmek dileğiyle.
Kavramın Etimolojik ve Tarihsel Kökeni
İdeoloji birçok batı mahreçli kavram gibi Yunanca
asıllıdır.2 Kabaca söylersek ‘düşünce/fikir’
anlamındaki ‘idea’ ile ‘bilim/disiplin’ anlamlarına gelen ‘loji’ kelimelerinden oluşan bileşik bir
isimdir. İdeoloji kavramını ilk kez kullanan [1796]3 ismin, Destutt
de Tracy adındaki Fransız düşünür olduğu bilinmektedir.4 Tracy’e
göre ideoloji, bilimsel bir disiplindir. Doğru ile yanlışı, yanılsama
ile gerçekliği, safsata ile bilimsel olanı ayırmaya dönük bir bilimdir.
Tracy ve beraberindeki entelektüeller -ki kendilerine İdeologlar
denmektedir- ideolojiyi bir "fikirler bilimi" olarak formüle
ederler. Tıpkı biyoloji, kimya ilmi gibi bir bilimsel alan olabileceğini
söylüyorlardı. Böyle bir bakış edinmelerinde Aydınlanma’nın getirdiği
rasyonalist ve her şeyi kurabileceğine, kurgulayabileceğine inanan entelektüel
ortamının etkisi büyüktür. Ki Tracy’nin üzerinde, John Locke, Condillac Cabanis
gibi duyumcu düşünürlerin etkisinin çok olduğu söylenmektedir.5
Fakat ideoloji mefhumu, mucidinin büyük ümitlerine rağmen süreç içerisinde
tasarladığından çok farklı bir anlam kazanmıştır.6 İleride bu
anlayışları açıklayacağız inşallah.
Türkçede ise ilk olarak [1924] Mehmet Bahattin
Toven tarafından hazırlanan lügatte geçtiği kaynaklarda mevcuttur.7
O zamanki fikrî ithal ekseriyetle Fransızca üzerinden gerçekleştiği için
ideoloji kavramı da bu dil üzerinden gelmiştir. Zaten İngilizce ve Almanca’da
da aynı kelime kullanılmaktadır. Bir dönem ilm-i
suver-i akliye, ilm-i efkâr, fikriyat, ilm-i tasavvur,8 mebhas-ûl efkâr9 gibi
karşılıklarla da kullanılmıştır.
Bugün bile bütün düşünce kesimleri tarafından
tartışılan ideoloji kavramı, gündelik veya fikrî tartışmalarda farklı
şekillerde ele alınmaktadır. Yaygın olarak kullanılan bazı sözlükler şöyle
tarif etmekteler ideolojiyi:
‘ Siyasal veya toplumsal bir öğreti
oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren
politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü’10
‘Kendi içinde
bütünlüğü olan siyasî, İktisadî, içtimaî (sosyal) sistem düşüncesine sahip,
inanç, his ve fikir bütünü.’11
Sözlüklerde birbiriyle
pek de çelişmeyen anlamlarla geçmesine rağmen düşünce kamplarında uzlaşılmış bir ideoloji bir tarifi yoktur. Bu
çatışma, hem ideolojiyi tanımlarken hem de ona olumlu veya olumsuz bir yer
tayin ederken yaşanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ideoloji
ile ideolojilerin birbirine karıştırılmaması gerektiğidir. ‘İdeoloji’ de şeylerden bir şeydir
ve onun bir vakıası vardır, bunda da görecelik olmamalıdır. Buradan hareketle
şunu diyebiliriz ideoloji, başkasının onu
tanımlamasına göre iyi veya kötü olmaz; vakıası iyiyse iyi, kötüyse kötüdür.
İyi veya kötü olan şey ideoloji değil olsa olsa bazı ideolojilerdir.
İdeoloji hakkında pozitif anlayış
sahipleri onu olumlu olarak anlayıp yadsımazken, negatif anlayış sahipleriyse
onu bir yanlışlık meselesi olarak değerlendirip yadsırlar. Mesela günlük
politika dilinde ideoloji veya ideolojik olma durumu bir kusur gibi
sunulmaktadır. ‘Bu idelojik bir taleptir’
veya ‘Biz herhangi bir ideolojik tutumda
bulunmayacağız’ gibi ifadeleri sıklıkla duyarız. Buradaki negatif anlam,
demokrasiden kaynaklanıyor olabilir. Zira ön kabule göre demokrasi, halkın
menfaatleri demektir. Oysa bir parti başkanı ‘ideolojik’ davranırsa o, kendi doktrinlerini, hedeflerini halkın
çıkarlarından üstün tutmakla itham edilmeyi hak eder. Tabi ki bu bakış açısı ideoloji kavramının asli bağlamından
koparılmasıyla oluşmuştur. Ve bunda ‘sağ-sol çatışmasının’ yaşandığı 60-80
arası dönemin tecrübesi de etkilidir. O dönemde ideoloji kavramı üzerinden
verilen kavgalar, çatışmalar bu kavramın olumsuz bir hava bürünmesine neden
olmuş olabilir. 12 Eylül darbesini yapanların, her haliyle entegre ve apolitik bir toplum varetme
gayretleriyse durumu tamamen ideoloji aleyhine döndürmüştür.
Sosyalistler
Cemil
Meriç, ‘ideoloji ile
toplum arasındaki münasebetleri araştıran ilk yazar’
olarak Marks’ı görür12. Fakat Marks, yine Meriç’in ifadesiyle henüz
‘Genç Marks’ iken olumsuz bir ideoloji anlamlandırması yapar. Bu dönemde ideolojiden
kastı ‘burjuva ideolojisi’ yani
kapitalizmdir. İlerleyen süreçlerdeyse tersine olumlu bir ideoloji
anlamlandırması söz konusu olur.13
Aynı
ikili durum diğer bir sosyalist ideolog olan Engels için de geçerlidir
diyebiliriz. Felsefenin Temel İlkeleri adlı kitabıyla sosyalist çevrelerce epey
benimsenen Geroge Politzer’deyse bu durum, daha belirgin bir hal almıştır. Politzer,
‘diyalektik materyalizme giriş kitabı’
olarak anılan eserinde şöyle demektedir Politzer:
‘Bizimki gibi bir toplumda birbirinin karşıtı olan iki
ideoloji vardır, yalnızca iki ideoloji: burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden ve
üstyapının tamamlayıcı bir bölümü olan ideoloji ve öteki, bilimsel ifadesini
marksizmde bulan proletaryanın ideolojisi.’14
Marks’ın
ortaya koyduğu ve ekseri sosyalistin benimsediği ideoloji tanımı ise şöyledir:
‘Kendine özgü verilere dayanarak geliştiğini sanan, gerçekte
ise toplumsal ve ekonomik olayların dile gelişi olan, ancak bunun bilincinde
olmayan, hiç değilse bu toplumsal olayların kendisini belirlediğini hesaba
katmayan kuramsal düşünce.’15 Ayrıca Marks,‘İdeolojiler, fertlerin yaşadıkları
dünya ile içli-dışlı
olmalarını sağlayan ve hayatlarını düzene
sokan "içtimaî şuur" biçimleridir. İdeolojisiz toplum olmaz.’16 diyerek ideolojinin toplum
ve insan için önemini vurgulamaya çalışmaktadır.
Başka bir sosyalist yazar
olan Louis Althusser’in ideoloji tanımı da bu tanıma mutabıktır:
‘Kendine göre bir mantığı, bir tutarlılığı olan, belli
bir toplum içinde tarihî bir varlığı ve tarihî bir görevi
bulunan bir tasavvurlar (imajlar, mitler, fikir veya mefhumlar...) bütünüdür.’17
Ayrıca Althusser, ideoloji
ile bilimin de farklı şeyler olduğunu izah ederek şöyle der:
‘İdeolojiyi ilimden [bilim] ayıran, ideolojide, amelî [pratik] ve
içtimaî [toplumsal] gayenin nazarî [teorik] gayeye nisbetle ağır
basmasıdır. Amelî ve nazarî gaye ne demek? Tarihin süjesi [öznesi] toplumlardır.
Toplumlar birer totalite olarak çıkar karşımıza. Kendine has giriftliği olan bu
birlikler üç yönlü faaliyet içindedirler iktisadî, siyasî ve ideolojik. Demek
ki, ideoloji her içtimaî totalitenin organik bir parçasıdır. Toplumlar
ideolojisiz yaşayamaz. Onların tarih içinde nefes almasını sağlayan bir
atmosferdir ideoloji.’18
Kapitalistler/Liberaller
İdeolojinin vakıası gereği
muhkem, tutarlı ve sabit olma zorunluluğu, tamamen uzlaşmacı ve göreceliği
önceleyen liberalleri ideoloji hakkında negatif
bir tutuma itmiştir. Bu anlamda düşünce literatüründe eli yüzü düzgün bir
ideoloji tanımları yoktur. Öyle ki kapitalist ideolojiye ‘ideoloji tanımından kaçınan bir ideoloji’ dersek abartmış olmayız.
İslamcılar
İslami kesimin de ideoloji ile arası pek iyi
sayılmaz. Kelimeler ve Kavramlar
kitabında Yusuf Kerimoğlu,
‘Şurası
muhakkaktır ki, ideoloji metafizik muhtevasından sıyrılmış bir felsefedir.
İslâm mütefekkirleri ve ulemasının "felsefecileri" küfürle itham
ettiğini bilen batıcı-lâik kadrolar, bu kelimenin arkasına sığınmışlardır.
Bilginin kaynağını duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme ile
sınırlandıran ideologlar, vahyi inkâr ettikleri için kâfirdirler. İslâm
topraklarındaki bütün ideolojilerde görülen temel özellik, nassı inkâr hastalığıdır.
Dolayısıyla her ideoloji "ilahlık" iddiasına dayanır. Üretim, üretim
araçlarının mülkiyeti ve tüketim gibi konularda "helâl" ve
"haram" hududlarını inkâr ederler. "Sermaye" ve
"emek" anlayışında, birbirine zıt teoriler ortaya koysalar da,
"Mülkün Allahû Teâla (cc) tarafından yaratıldığı gerçeğini" inkârda
birleşirler.’19
diyerek hem yukarıda değindiğimiz ‘ideoloji-ideolojiler’ ayrımını gözden
kaçırmış hem neyin ideoloji olduğu neyin
olmadığı hususlarını ayırt edememiştir.
Ama gözden kaçmayan şu ki ideolojiye olan negatif yönlü (burada gayr-ı
İslamî) bakıştır. Oysa ‘her ideoloji
"ilahlık" iddiasına dayanır’ diyor kendisi. Peki, İslam’ın ’ilahlık iddiası’ yok mudur? İslam ile
diğer ideolojilerin durumu hak ilah ile batıl ilahların durumu değil midir? Ama
bir tek İslam’dır bu iddiasını ispatlayabilen. İslamî camianın bu kavrama
yönelik olumsuz yaklaşımını besleyen ana sebep onun batı mahreçli bir kavram olmasıdır. Batıdan neyin alınıp neyin alınamayacağına dair var olan kafa
karışıklığından ‘ideoloji’ de nasibini almıştır.
İslam’ın bir ideoloji olduğunu çekinmeden
söyleyebilen İslamcı aydınlardan biri Ali Şeriati’dir. Bilhassa Öze Dönüş kitabında bunu birçok kez
yineleyerek vurgular. Tabi onun bu kavramı ele alış tarzı, içeriğini belirleme
şekli farklıdır. Bilhassa ‘sınıf’,
‘bilim’, ‘burjuva’, ‘proletarya’ gibi kavramları gayet cömert bir şekilde
kullanır. Şeriati’nin endişesi İslam’ın, batılı ideoloji ve felsefelerden
problemleri çözme açısından geri kalır bir yanı olmadığını vurgulamaktır. Seyyid Kutub ise doğrudan ideoloji yerine ‘dünya görüşü’ kavramını kullanır. Belki
de tercümeden kaynaklanan bir farklılıktır bu. Ama her halükarda Türkçede de ‘dünya görüşü’ kavramının ‘ideoloji’ yerine sıklıkla kullanılıyor
olması Seyyid Kutub’u da aynı kategoride değerlendirmemizi sağlar.
Bir de Tekiyyüddin en-Nebhani var ki o hem
sıhhatli, anlaşılır ve uygulanabilir bir ideoloji tarifi yapmıştır hem de bunu
geniş kitlelere yayabilmiştir. İslam’ın ideoloji olduğunu ciddi delillerle
savunan Şeyh, İslam’ın batı düşüncesinin ürettiği bütün çözümlere karşı kendine
has çözümleri üretebileceğini anlatmaya çalışır. İnsanların bunu böyle
bilmelerinin, batıdan yapılan ‘çözüm
ithali’nin gereksizliğini anlayacağını savunur. Bu bir nevi Akif’in ‘Doğrudan doğruya Kur'an’dan alıp ilhamı / Asrın
idrakine söyletmeliyiz İslam'ı’ mısralarıyla kastettiği
şeydir.
İslamî Açıdan
Mefhum’a Bakış
İnsanın düşünce ameliyesini incelediğimizde şunu
görürüz ki o, hem eşya ve olaylar üzerine
düşünmektedir hem de bu eşya ve olaylar
ile ilgili ne tür bir davranış sergileyeceği üzerinde. İlki eşya hakkındaki mefhumlar, ikincisiyse hayat hakkındaki mefhumlar’dır. Eşya
hakkındaki mefhumlar genel geçerdir. Örneğin ‘alkol insan aklını gideren, onu
sarhoş eden bir maddedir’ yargısı herkesin üzerinde görüş birliği yaptığı bir
yargıdır ve bu ‘alkol eşyası’ üzerinde gerçekleşen bir ‘mefhumdur.’ Bu ateist
için de Müslüman için de Hıristiyan için de böyledir. Ama alkol ile ilgili
davranışlar, tutumlar farklı farklıdır. Zira davranışı belirleyen ‘hayat
hakkındaki mefhumlar’dır. Alkolün insan tarafından içilip içilmeyeceği
hususunda deminki görüş birliğine karşın taban tabana zıt tutumlar sergilenir
ateist, Hıristiyan, Müslüman tarafından. Bu durumu sağlayan şey insanın hayata
bakış açısıdır.
Başka
düşünce mensupları da bu konuyu tartışmışlardır. Eşya hakkındaki mefhumlar,
yerine ‘icâbî (reel/afirmatif) hükümler’,
hayat hakkındaki mefhumlar yerineyse ‘kıymet/değer
(normatif) hükümler’ tabirlerini kullanmışlardırlar.
Bu iki
paragraflık açıklama zorunluydu zira daha önce de değindiğimiz gibi batıdan neyin alınıp neyin alınamayacağına
dair Müslümanlar nezdinde bir
belirsizlik söz konusu. İdeoloji kavramını bu tartışmada kurban vermek
istemiyoruz. Haddi zatında bu bir kavram ve bu kavramın bir ‘eşya’ boyu var bir
de ‘hayat’ ile ilgili boyutu. Yani onun bir ‘reel’ durumu var ki biz bunu
vakıasını inceleyerek bilebiliyoruz. Bu açıdan ideoloji ‘iyi’ veya ‘kötü’
değildir. Ama onun bir de ‘değer’ bildiren durumu söz konusu olur ki burada da
şu soruyu sorarak bir olumlu veya olumsuz bir tutumun içine gireriz: Hangi
ideoloji? Evet, eğer bahse konu olan İslam ideolojisiyse biz, kendisine iman
etmemiz, kendisini hâkim kılmamız ve tüm âleme yaymamız gereken
külli/bütüncül/kapsamlı bir fikirden bahsediyoruz demektir. Yok, Kapitalizm
veya Sosyalizm ideolojisini değerlendireceksek, iki batıl ve fasid düşünce
sisteminden bahsediyoruzdur. Birbirine karıştırılan yer de burası zaten. Batılı
batıl hayat tarzlarına bakıp, bir kavramı mahkûm etmek; böylelikle farkında
olup olmadan, çağın insanının, İslam’ı ‘tüm sorunlarını çözebilecek’ bir akide
olduğunu anlamasını engellemek. Sonra olan ne? İki ideolojiye kendini mecbur
hisseden bir dünya. Neden 2008 küresel krizinden sonra insanların zihninde
İslam bir çözüm olarak belirmedi? Bunda batılı kâfirlerin oyunları olmasına
karşın bizim kabahatimiz ve yanlış yaklaşımlarımızın payı büyüktür.
İslam İdeolojisi
Takiyyüddin en Nebhani, ideolojiyi şöyle tarif eder:
‘İdeoloji,
kendisinden bir nizâm kaynaklanan Aklî Akîdedir. Akîde ise; kâinat, insan ve
hayat hakkında, dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki hakkında ve (dünya
hayatının) öncesindeki ve sonrasındaki ile olan alâkası hakkında küllî bir
fikirdir. Akîdeden kaynaklanan nizâma gelince; insanın sorunlarına yönelik
çözümler ile bu çözümleri tenfîz, Akîdeyi muhâfaza ve İdeolojiyi taşıma
keyfiyetinin beyânıdır. Tenfîz, muhâfaza ve taşıma keyfiyetinin beyânı,
Metottur.’20
Öncelikle ‘ideoloji’, alelade, kıt ve
salt felsefî bir fikir değil, kendisinden bir nizâm/düzen/sistem kaynaklanan bir fikirdir. Kendisinden
bir nizâm kaynaklanmasına dair vurgu ideolojiyi kısıtlı felsefi ve siyasi
düşüncelerden ayırır. Mesele Nazizm her ne kadar belli bir dönem, belli bir mekânda
etkili olmuşsa da kendine has bir düzen, sistem kuramamıştır. Aynı şekilde
ülkemizde ‘ideoloji’ olarak sıkça değerlendirilse de Kemalizm de gayet dar bir
fikirdi.
Aklî olması ise onun duygusal, içgüdüsel
ve salt vicdanî olmadığına dair bir vurgudur ki burada ideoloji, Budizm,
Hıristiyanlık gibi maneviyatçı fikirlerden, dinlerden ayrıştırılmaktadır.
Şeyhin, ideolojinin esası olarak gördüğü akideyi (ki lügat anlamı da buna muvafıktır:
esas) ‘kâinat, insan ve hayat hakkında,
dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki hakkında ve dünya hayatının
öncesindeki ve sonrasındaki ile olan alâkası hakkında küllî bir fikirdir’ diye tarif etmesi de gayet mühimdir. Zira
insanın ve toplum ‘büyük düğümü’ buradadır. Bu soruya her insan cevap arar ve
bir cevap bulmalıdır. Toplumlar için de durum değişmez. Marks da bu soruya
cevap vermeliydi, aydınlanma filozofları da. Çünkü topluma yeni bir bakış
açısı, yeni bir düzen ve hayat tarzı sunmak istiyorlar, bundan da ötesi toplumu
kalkındırmak istiyorlardı. Ki kalkınmanın anahtarı burasıdır.
Bir akideyi ideoloji yapan şey onun ‘dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki
ile olan alâkası hakkında’ yönünün olup olmadığıdır. Burada ‘alaka’ kurulan şey ‘dünya hayatı’dır. Kurulan bu alaka sonucudur ki sizin insanlar
arası ilişkileri, uluslar arası ilişkiler, iktisat, kadın erkek ilişkileri gibi
insan problemleri hakkında bir çözümünüz olur. Yani ‘insan, hayat, kainta’ın
öncesinde ne vardı, sonrasında ne var ve bu önce sonranın şu ana yani dünya
hayatına etkisi nedir? Mevcut Hıristiyanlık bu sepebten ötürü bir ideoloji
değildir. Bir ‘önce’ ve ‘sonra’ telakkisi olmasına rağmen, dünya
hayatı ile olan alakasını ortaya koyamamıştır çünkü.
‘Küllî’ diye
sıfatlandırılmasıysa onun insan yaşamıyla ilgili bütün ‘detay fikirleri’ içeriyor olmasıdır. Tıpkı bünyesinde eğitim,
sağlık, yeme içme vs imkânları barındıran bir külliye gibi birbiriyle
bağlantılı ve kuşatıcı bir şekilde. Mesela kadına dair fikir, mülkiyete dair
fikir ideolojinin esası olan küllî fikre nazaran cüz’i birer fikirdirler.
İşin en can alıcı noktası ise ideolojinin nizam boyutudur. İnsan ve toplum
problemlerine dair çözümler, bu çözümlerin uygulanması, ideolojinin esası olan akidenin fikrî saldırılara
karşı muhafazası ve ideolojinin
sınırları aşarak bütün insan fertlerine yayılması
sistem içinde görünür bir şekilde var olması nizamdır.
‘İdeolojinin bir şahsın zihninde neşet etmesi kaçınılmazdır. Bu, ya Allah’ın ona vahyedip
tebliğini emretmesi ile olur, ya da o şahısta parlayan bir dehâ ile olur.
Kendisine Allah’ın vahyetmesi ile insanın zihninde neşet eden ideolojiye gelince;
işte sahîh ideoloji odur! Zîra kâinatın, insanın ve hayatın Yaratıcısından
gelmiştir ki O, Allah’tır. Dolayısıyla bu, kat’î bir ideolojidir. Kendisinde
parlayan bir dehâ ile şahsın zihninde neşet eden ideolojiye gelince; işte bâtıl
ideoloji odur! Zîra hem varlıkları ihâta etmekten âciz, sınırlı bir akıldan
neşet etmiştir, hem de insanın tanzim anlayışı; değişkenliğe, ihtilâfa,
çelişkiye ve içerisinde yaşadığı ortamın etkisine mâruzdur. Bu da elbette,
insanın huzursuzluğuna götüren çelişkili bir nizâm ile netîcelenir. Bundan
ötürü bir şahsın zihninde neşet eden ideoloji; hem Akîdesinde, hem de ondan
kaynaklanan nizâmında bâtıldır. Buna göre ideolojide esâs; kâinat, insan ve
hayat hakkındaki Küllî Fikirdir. Hayat sahasında ideolojiyi müneffiz (infâz
ettirilen) bir varlık haline getiren Metot ise, bu fikir için elzem bir
meseledir ki ideoloji mevcut olabilsin.’21
Böylelikle Şeyh, birbiriyle bağlantılı, tıpkı bir örgü halinde, inşaî ve
çok katmanlı bir tarif sunmuştur. Çok katmanlı bir tariftir çünkü açıldıkça,
derinleştikçe yeni boyutlar kazanır. O yüzden çabucak tüketilebilir, kafa yormadan kavranabilir değildir. İdeoloji’ye
yönelik müspet yaklaşanlar içerisinde tutarlılığı
ve uygulanabilirliği ile
diğerlerinden ayrılan bir açılımdır onunki. Menfî yaklaşımların ise kimi zaman
yüzeysellik kimi zaman da art niyetten kaynaklanan tutumlarını boşa çıkaran bir
yaklaşım.
Hülasa
edersek; ideoloji kavramı, Aydınlanma
denen batıdaki büyük toplumsal patlamadan bu yana çağımızın en kilit
kavramlarından biridir. İdeolojini önemini bir nebze de olsa belirtmesi
açısından Cemil Meriç’in şu ifadelerine yer vermek istiyoruz:
‘Batinin nice ünlü sosyologlarına göre, ideolojiler çağı sona ermek
üzeredir (mesela Raymond Aron, Daniel Bell). Yanlış. Sual şöyle
vazedilmeli: içtimai tekâmülün arzu edilen hedeflerini belli bir değerler
sistemine dayanarak tayin eden düşünce sistemleri, günün birinde fertlerin ve toplumların
hayatından silinecek mi? Hayır. Bu mânâda, ideolojinin nüfuz ve hâkimiyeti
günden güne artmaktadır. "Barış içinde birlikte yaşama" çağına girdik.
Ama, büyük devletler arasındaki ihtilaflar ortadan kalkmadı. Bu çatışmalar
ifadelerini ideolojilerde buluyor. Barış içinde birlikte yaşama demek,
ideolojilerin de barış
içinde olması demek değildir. Yani
sosyo-ekonomik yapıları ayrı devletler ve toplumlar arasında ideolojik
ihtilâflar sürüp gidecek. Hiçbir devlet, kişiliğini
kaybetmeden ideolojisini terkedemez. İdeoloji demek, bağlı bulunduğumuz sistemin
ana vasıflan demektir. Barış
içinde birlikte yaşama politikası, ideoloji
savaşını hafifletmek şöyle dursun, alevlendirir. Klausewitz, ‘savaş, devletin dış politikasını ‘başka vasıtalar’la devam ettirir’, diyordu. Bugün bu başka vasıta,
silah değil ideolojidir, ideolojik savaş maddî savaşın yerini
tutan bir nevi "ersatz" [yedek]. Toplumların hayatından ayrılamayacak
bir yapıdır".22
İslam’ın
bir ideoloji olduğu ise su götürmez bir gerçektir. Aynı zamanda tek doğru
ideoloji de odur. İnsan için, fıtrata muvafık/uygun, aklı ikna eden ve
kalbi itminan/doyum ile dolduran bir ideolojidir.
Dipnot:
- Sevan Nişanyan – Sözlerin Soyağacı – Kavram maddesi.
- Mehmet Doğan – BTS – İdeoloji maddesi.
- Cemil Meriç – Umrandan Uygarlığa – Sf. 260.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 260.
- Vikipedia – Destut de Tracy maddesi.
- Vikipedia – İdeoloji maddesi.
- Nişanyan A.g.e. – İdeoloji maddesi.
- Doğan – A.g.e. – İdeoloji maddesi.
İlm-i suver-i akliye: Aklî suretlerin ilmi.
İlm-i efkâr: Fikirler ilmi.
Fikriyat: Fikir ve düşünceyle ilgili olan
faaliyetler.
İlm-i tasavvur: Tasavvur ilmi.
Mebhas-ûl efkâr: Fikirlerin bahsediliş, ele alınış sahası.
Mebhas-ûl efkâr: Fikirlerin bahsediliş, ele alınış sahası.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 260.
- Türk Dil Kurumu – Güncel Türkçe Sözlük – İdeoloji maddesi.
- Doğan – A.g.e. – İdeoloji maddesi.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 265.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 269.
- George Politzer - Sf. 389.
- Türk Dil Kurumu – Felsefe Terimleri Sözlüğü – İdeoloji maddesi.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 266.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 268.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 268 [Köşeli parantezler bize aittir.]
- Yusuf Kerimoğlu – Kelimeler ve Kavramlar – İdeoloji maddesi.
- Takiyyüddin-en Nebhanî – İslam Nizamı – Sf. 33.
- Nebhanî – A.g.e. – Sf. 33, 34.
- Meriç – A.g.e. – Sf. 268, 269.