4 Mayıs 2013 Cumartesi

Kavramlar: İdeoloji





İnsan, mefhumları ile hayat süren bir varlıktır. O, fark etse de etmese de davranışlarını şekillendiren mefhumlarıdır. ‘Mefhum’ dilimizde sıkça kullandığımız bir kelime. Bu sıklıktan olsa gerek yine önemini pek düşünmediğimiz bir kelime. Oysa hayatımızda çok kilit bir rolü var mefhumun.

Son dönemlerde ‘her kelimenin Türkçesini bulma’ hastalığına tutulanların ürettiği bir kelime var mefhum kelimesi yerine: Kavram. ‘Kavra-mak’ kökünden türetilen bu kelime1 belki çok sırıtmıyor ama bütünüyle de kuşatıcı değil. Fakat iyiden iyiye tedavüle girdiği için biz de kullanıyoruz. Zira artık bir nevi ıstılah/terim anlam kazanmış bulunmaktadır.
Fakat ‘mefhum’ kelimesini Türkçede en iyi karşılayan, ‘anlayış’ kelimesidir herhalde. Ki mefhumun kökü olan ‘fe-he-me’ de ‘anla-mak’ demektir. Buradan hareketle biz de programımızın ismini ‘Anlayış Vakti’ koyduk.

Bu programda ilk ele alacağımız kavram ise hem mefhumlarımızı şekillendiren ana saik olması hem de hakkındaki tartışmaların sürekli devam etmesi sebebiyle ‘ideoloji’ kavramı olacaktır.  Hayırlara vesile olması ve anlayışlarımızı İslamî bakış açısıyla doğrultabilmek dileğiyle.

Kavramın Etimolojik ve Tarihsel Kökeni

İdeoloji birçok batı mahreçli kavram gibi Yunanca asıllıdır.2 Kabaca söylersek ‘düşünce/fikir’ anlamındaki ‘idea’ ile ‘bilim/disiplin’ anlamlarına gelen ‘loji’ kelimelerinden oluşan bileşik bir isimdir. İdeoloji kavramını ilk kez kullanan [1796]3 ismin, Destutt de Tracy adındaki Fransız düşünür olduğu bilinmektedir.4 Tracy’e göre ideoloji, bilimsel bir disiplindir. Doğru ile yanlışı, yanılsama ile gerçekliği, safsata ile bilimsel olanı ayırmaya dönük bir bilimdir. Tracy ve beraberindeki entelektüeller -ki kendilerine İdeologlar denmektedir- ideolojiyi bir "fikirler bilimi" olarak formüle ederler. Tıpkı biyoloji, kimya ilmi gibi bir bilimsel alan olabileceğini söylüyorlardı. Böyle bir bakış edinmelerinde Aydınlanma’nın getirdiği rasyonalist ve her şeyi kurabileceğine, kurgulayabileceğine inanan entelektüel ortamının etkisi büyüktür. Ki Tracy’nin üzerinde, John Locke, Condillac Cabanis gibi duyumcu düşünürlerin etkisinin çok olduğu söylenmektedir.5 Fakat ideoloji mefhumu, mucidinin büyük ümitlerine rağmen süreç içerisinde tasarladığından çok farklı bir anlam kazanmıştır.6 İleride bu anlayışları açıklayacağız inşallah.

Türkçede ise ilk olarak [1924] Mehmet Bahattin Toven tarafından hazırlanan lügatte geçtiği kaynaklarda mevcuttur.7 O zamanki fikrî ithal ekseriyetle Fransızca üzerinden gerçekleştiği için ideoloji kavramı da bu dil üzerinden gelmiştir. Zaten İngilizce ve Almanca’da da aynı kelime kullanılmaktadır. Bir dönem ilm-i suver-i akliye, ilm-i efkâr, fikriyat, ilm-i tasavvur,8 mebhas-ûl efkâr9 gibi karşılıklarla da kullanılmıştır.
Bugün bile bütün düşünce kesimleri tarafından tartışılan ideoloji kavramı, gündelik veya fikrî tartışmalarda farklı şekillerde ele alınmaktadır. Yaygın olarak kullanılan bazı sözlükler şöyle tarif etmekteler ideolojiyi:

 Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü’10

‘Kendi içinde bütünlüğü olan siyasî, İktisadî, içtimaî (sosyal) sistem dü­şüncesine sahip, inanç, his ve fikir bütünü.’11

Sözlüklerde birbiriyle pek de çelişmeyen anlamlarla geçmesine rağmen düşünce kamplarında uzlaşılmış bir ideoloji bir tarifi yoktur. Bu çatışma, hem ideolojiyi tanımlarken hem de ona olumlu veya olumsuz bir yer tayin ederken yaşanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ideoloji ile ideolojilerin birbirine karıştırılmaması gerektiğidir. ‘İdeoloji’ de şeylerden bir şeydir ve onun bir vakıası vardır, bunda da görecelik olmamalıdır. Buradan hareketle şunu diyebiliriz ideoloji, başkasının onu tanımlamasına göre iyi veya kötü olmaz; vakıası iyiyse iyi, kötüyse kötüdür. İyi veya kötü olan şey ideoloji değil olsa olsa bazı ideolojilerdir.   

İdeoloji hakkında pozitif anlayış sahipleri onu olumlu olarak anlayıp yadsımazken, negatif anlayış sahipleriyse onu bir yanlışlık meselesi olarak değerlendirip yadsırlar. Mesela günlük politika dilinde ideoloji veya ideolojik olma durumu bir kusur gibi sunulmaktadır. ‘Bu idelojik bir taleptir’ veya ‘Biz herhangi bir ideolojik tutumda bulunmayacağız’ gibi ifadeleri sıklıkla duyarız. Buradaki negatif anlam, demokrasiden kaynaklanıyor olabilir. Zira ön kabule göre demokrasi, halkın menfaatleri demektir. Oysa bir parti başkanı ‘ideolojik’ davranırsa o, kendi doktrinlerini, hedeflerini halkın çıkarlarından üstün tutmakla itham edilmeyi hak eder. Tabi ki bu bakış açısı ideoloji kavramının asli bağlamından koparılmasıyla oluşmuştur. Ve bunda ‘sağ-sol çatışmasının’ yaşandığı 60-80 arası dönemin tecrübesi de etkilidir. O dönemde ideoloji kavramı üzerinden verilen kavgalar, çatışmalar bu kavramın olumsuz bir hava bürünmesine neden olmuş olabilir. 12 Eylül darbesini yapanların,  her haliyle entegre ve apolitik bir toplum varetme gayretleriyse durumu tamamen ideoloji aleyhine döndürmüştür.

Sosyalistler

Cemil Meriç, ideoloji ile toplum arasındaki münasebetleri araştıran ilk yazar’ olarak Marks’ı görür12. Fakat Marks, yine Meriç’in ifadesiyle henüz ‘Genç Marks’ iken olumsuz bir ideoloji anlamlandırması yapar. Bu dönemde ideolojiden kastı ‘burjuva ideolojisi’ yani kapitalizmdir. İlerleyen süreçlerdeyse tersine olumlu bir ideoloji anlamlandırması söz konusu olur.13

Aynı ikili durum diğer bir sosyalist ideolog olan Engels için de geçerlidir diyebiliriz. Felsefenin Temel İlkeleri adlı kitabıyla sosyalist çevrelerce epey benimsenen Geroge Politzer’deyse bu durum, daha belirgin bir hal almıştır. Politzer, ‘diyalektik materyalizme giriş kitabı’ olarak anılan eserinde şöyle demektedir Politzer:

‘Bizimki gibi bir toplumda birbirinin karşıtı olan iki ideoloji vardır, yalnızca iki ideoloji: burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden ve üstyapının tamamlayıcı bir bölümü olan ideoloji ve öteki, bilimsel ifadesini marksizmde bulan proletaryanın ideolojisi.’14

Marks’ın ortaya koyduğu ve ekseri sosyalistin benimsediği ideoloji tanımı ise şöyledir:

Kendine özgü verilere dayanarak geliştiğini sanan, gerçekte ise toplumsal ve ekonomik olayların dile gelişi olan, ancak bunun bilincinde olmayan, hiç değilse bu toplumsal olayların kendisini belirlediğini hesaba katmayan kuramsal düşünce.15 Ayrıca Marks,‘İdeolojiler, fertlerin yaşadıkları dünya ile içli-dışlı olmalarını sağlayan ve hayatlarını düzene sokan "içtimaî şuur" biçimleridir. İdeolojisiz toplum olmaz.’16 diyerek ideolojinin toplum ve insan için önemini vurgulamaya çalışmaktadır.

Başka bir sosyalist yazar olan Louis Althusser’in ideoloji tanımı da bu tanıma mutabıktır:

‘Kendine göre bir mantığı, bir tutarlılığı olan, belli bir toplum içinde tarihî bir varlığı ve tarihî bir görevi bulunan bir tasavvurlar (imajlar, mitler, fikir veya mefhumlar...) bütünüdür.’17

Ayrıca Althusser, ideoloji ile bilimin de farklı şeyler olduğunu izah ederek şöyle der:

‘İdeolojiyi ilimden [bilim] ayıran, ideolojide, amelî [pratik] ve içtimaî [toplumsal] gayenin nazarî [teorik] gayeye nisbetle ağır basmasıdır. Amelî ve nazarî gaye ne demek? Tarihin süjesi [öznesi] toplumlardır. Toplumlar birer totalite olarak çıkar karşımıza. Kendine has giriftliği olan bu birlikler üç yönlü faaliyet içindedirler iktisadî, siyasî ve ideolojik. Demek ki, ideoloji her içtimaî totalitenin organik bir parçasıdır. Toplumlar ideolojisiz yaşayamaz. Onların tarih içinde nefes almasını sağlayan bir atmosferdir ideoloji.’18

Kapitalistler/Liberaller

İdeolojinin vakıası gereği muhkem, tutarlı ve sabit olma zorunluluğu, tamamen uzlaşmacı ve göreceliği önceleyen liberalleri ideoloji hakkında negatif bir tutuma itmiştir. Bu anlamda düşünce literatüründe eli yüzü düzgün bir ideoloji tanımları yoktur. Öyle ki kapitalist ideolojiye ‘ideoloji tanımından kaçınan bir ideoloji’ dersek abartmış olmayız.

İslamcılar
İslami kesimin de ideoloji ile arası pek iyi sayılmaz. Kelimeler ve Kavramlar kitabında Yusuf Kerimoğlu,

‘Şurası muhakkaktır ki, ideoloji metafizik muhtevasından sıyrılmış bir felsefedir. İslâm mütefekkirleri ve ulemasının "felsefecileri" küfürle itham ettiğini bilen batıcı-lâik kadrolar, bu kelimenin arkasına sığınmışlardır. Bilginin kaynağını duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme ile sınırlandıran ideologlar, vahyi inkâr ettikleri için kâfirdirler. İslâm topraklarındaki bütün ideolojilerde görülen temel özellik, nassı inkâr hastalığıdır. Dolayısıyla her ideoloji "ilahlık" iddiasına dayanır. Üretim, üretim araçlarının mülkiyeti ve tüketim gibi konularda "helâl" ve "haram" hududlarını inkâr ederler. "Sermaye" ve "emek" anlayışında, birbirine zıt teoriler ortaya koysalar da, "Mülkün Allahû Teâla (cc) tarafından yaratıldığı gerçeğini" inkârda birleşirler.’19

diyerek hem yukarıda değindiğimiz ‘ideoloji-ideolojiler’ ayrımını gözden kaçırmış hem neyin ideoloji olduğu neyin olmadığı hususlarını ayırt edememiştir.  Ama gözden kaçmayan şu ki ideolojiye olan negatif yönlü (burada gayr-ı İslamî) bakıştır. Oysa ‘her ideoloji "ilahlık" iddiasına dayanır’ diyor kendisi. Peki, İslam’ın ’ilahlık iddiası’ yok mudur? İslam ile diğer ideolojilerin durumu hak ilah ile batıl ilahların durumu değil midir? Ama bir tek İslam’dır bu iddiasını ispatlayabilen. İslamî camianın bu kavrama yönelik olumsuz yaklaşımını besleyen ana sebep onun batı mahreçli bir kavram olmasıdır. Batıdan neyin alınıp neyin alınamayacağına dair var olan kafa karışıklığından ‘ideoloji’ de nasibini almıştır.

İslam’ın bir ideoloji olduğunu çekinmeden söyleyebilen İslamcı aydınlardan biri Ali Şeriati’dir. Bilhassa Öze Dönüş kitabında bunu birçok kez yineleyerek vurgular. Tabi onun bu kavramı ele alış tarzı, içeriğini belirleme şekli farklıdır. Bilhassa ‘sınıf’, ‘bilim’, ‘burjuva’, ‘proletarya’ gibi kavramları gayet cömert bir şekilde kullanır. Şeriati’nin endişesi İslam’ın, batılı ideoloji ve felsefelerden problemleri çözme açısından geri kalır bir yanı olmadığını vurgulamaktır.  Seyyid Kutub ise doğrudan ideoloji yerine ‘dünya görüşü’ kavramını kullanır. Belki de tercümeden kaynaklanan bir farklılıktır bu. Ama her halükarda Türkçede de ‘dünya görüşü’ kavramının ‘ideoloji’ yerine sıklıkla kullanılıyor olması Seyyid Kutub’u da aynı kategoride değerlendirmemizi sağlar.

Bir de Tekiyyüddin en-Nebhani var ki o hem sıhhatli, anlaşılır ve uygulanabilir bir ideoloji tarifi yapmıştır hem de bunu geniş kitlelere yayabilmiştir. İslam’ın ideoloji olduğunu ciddi delillerle savunan Şeyh, İslam’ın batı düşüncesinin ürettiği bütün çözümlere karşı kendine has çözümleri üretebileceğini anlatmaya çalışır. İnsanların bunu böyle bilmelerinin, batıdan yapılan ‘çözüm ithali’nin gereksizliğini anlayacağını savunur. Bu bir nevi Akif’in Doğrudan doğruya Kur'an’dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı mısralarıyla kastettiği şeydir.

İslamî Açıdan Mefhum’a Bakış

İnsanın düşünce ameliyesini incelediğimizde şunu görürüz ki o, hem eşya ve olaylar üzerine düşünmektedir hem de bu eşya ve olaylar ile ilgili ne tür bir davranış sergileyeceği üzerinde. İlki eşya hakkındaki mefhumlar, ikincisiyse hayat hakkındaki mefhumlar’dır. Eşya hakkındaki mefhumlar genel geçerdir. Örneğin ‘alkol insan aklını gideren, onu sarhoş eden bir maddedir’ yargısı herkesin üzerinde görüş birliği yaptığı bir yargıdır ve bu ‘alkol eşyası’ üzerinde gerçekleşen bir ‘mefhumdur.’ Bu ateist için de Müslüman için de Hıristiyan için de böyledir. Ama alkol ile ilgili davranışlar, tutumlar farklı farklıdır. Zira davranışı belirleyen ‘hayat hakkındaki mefhumlar’dır. Alkolün insan tarafından içilip içilmeyeceği hususunda deminki görüş birliğine karşın taban tabana zıt tutumlar sergilenir ateist, Hıristiyan, Müslüman tarafından. Bu durumu sağlayan şey insanın hayata bakış açısıdır.

Başka düşünce mensupları da bu konuyu tartışmışlardır. Eşya hakkındaki mefhumlar, yerine ‘icâbî (reel/afirmatif) hükümler’, hayat hakkındaki mefhumlar yerineyse ‘kıymet/değer (normatif) hükümler’ tabirlerini kullanmışlardırlar.

Bu iki paragraflık açıklama zorunluydu zira daha önce de değindiğimiz gibi batıdan neyin alınıp neyin alınamayacağına dair Müslümanlar nezdinde bir belirsizlik söz konusu. İdeoloji kavramını bu tartışmada kurban vermek istemiyoruz. Haddi zatında bu bir kavram ve bu kavramın bir ‘eşya’ boyu var bir de ‘hayat’ ile ilgili boyutu. Yani onun bir ‘reel’ durumu var ki biz bunu vakıasını inceleyerek bilebiliyoruz. Bu açıdan ideoloji ‘iyi’ veya ‘kötü’ değildir. Ama onun bir de ‘değer’ bildiren durumu söz konusu olur ki burada da şu soruyu sorarak bir olumlu veya olumsuz bir tutumun içine gireriz: Hangi ideoloji? Evet, eğer bahse konu olan İslam ideolojisiyse biz, kendisine iman etmemiz, kendisini hâkim kılmamız ve tüm âleme yaymamız gereken külli/bütüncül/kapsamlı bir fikirden bahsediyoruz demektir. Yok, Kapitalizm veya Sosyalizm ideolojisini değerlendireceksek, iki batıl ve fasid düşünce sisteminden bahsediyoruzdur. Birbirine karıştırılan yer de burası zaten. Batılı batıl hayat tarzlarına bakıp, bir kavramı mahkûm etmek; böylelikle farkında olup olmadan, çağın insanının, İslam’ı ‘tüm sorunlarını çözebilecek’ bir akide olduğunu anlamasını engellemek. Sonra olan ne? İki ideolojiye kendini mecbur hisseden bir dünya. Neden 2008 küresel krizinden sonra insanların zihninde İslam bir çözüm olarak belirmedi? Bunda batılı kâfirlerin oyunları olmasına karşın bizim kabahatimiz ve yanlış yaklaşımlarımızın payı büyüktür.

İslam İdeolojisi

Takiyyüddin en Nebhani, ideolojiyi şöyle tarif eder:

‘İdeoloji, kendisinden bir nizâm kaynaklanan Aklî Akîdedir. Akîde ise; kâinat, insan ve hayat hakkında, dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki hakkında ve (dünya hayatının) öncesindeki ve sonrasındaki ile olan alâkası hakkında küllî bir fikirdir. Akîdeden kaynaklanan nizâma gelince; insanın sorunlarına yönelik çözümler ile bu çözümleri tenfîz, Akîdeyi muhâfaza ve İdeolojiyi taşıma keyfiyetinin beyânıdır. Tenfîz, muhâfaza ve taşıma keyfiyetinin beyânı, Metottur.’20

Öncelikle ‘ideoloji’, alelade, kıt ve salt felsefî bir fikir değil, kendisinden bir nizâm/düzen/sistem kaynaklanan bir fikirdir. Kendisinden bir nizâm kaynaklanmasına dair vurgu ideolojiyi kısıtlı felsefi ve siyasi düşüncelerden ayırır. Mesele Nazizm her ne kadar belli bir dönem, belli bir mekânda etkili olmuşsa da kendine has bir düzen, sistem kuramamıştır. Aynı şekilde ülkemizde ‘ideoloji’ olarak sıkça değerlendirilse de Kemalizm de gayet dar bir fikirdi.

Aklî olması ise onun duygusal, içgüdüsel ve salt vicdanî olmadığına dair bir vurgudur ki burada ideoloji, Budizm, Hıristiyanlık gibi maneviyatçı fikirlerden, dinlerden ayrıştırılmaktadır. Şeyhin, ideolojinin esası olarak gördüğü akideyi (ki lügat anlamı da buna muvafıktır: esas) ‘kâinat, insan ve hayat hakkında, dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki hakkında ve dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki ile olan alâkası hakkında küllî bir fikirdir’ diye tarif etmesi de gayet mühimdir. Zira insanın ve toplum ‘büyük düğümü’ buradadır. Bu soruya her insan cevap arar ve bir cevap bulmalıdır. Toplumlar için de durum değişmez. Marks da bu soruya cevap vermeliydi, aydınlanma filozofları da. Çünkü topluma yeni bir bakış açısı, yeni bir düzen ve hayat tarzı sunmak istiyorlar, bundan da ötesi toplumu kalkındırmak istiyorlardı. Ki kalkınmanın anahtarı burasıdır.

Bir akideyi ideoloji yapan şey onun ‘dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki ile olan alâkası hakkında’ yönünün olup olmadığıdır. Burada ‘alaka’ kurulan şey ‘dünya hayatı’dır. Kurulan bu alaka sonucudur ki sizin insanlar arası ilişkileri, uluslar arası ilişkiler, iktisat, kadın erkek ilişkileri gibi insan problemleri hakkında bir çözümünüz olur. Yani ‘insan, hayat, kainta’ın öncesinde ne vardı, sonrasında ne var ve bu önce sonranın şu ana yani dünya hayatına etkisi nedir? Mevcut Hıristiyanlık bu sepebten ötürü bir ideoloji değildir. Bir ‘önce’ ve ‘sonra’ telakkisi olmasına rağmen, dünya hayatı ile olan alakasını ortaya koyamamıştır çünkü. 

‘Küllî’ diye sıfatlandırılmasıysa onun insan yaşamıyla ilgili bütün ‘detay fikirleri’ içeriyor olmasıdır. Tıpkı bünyesinde eğitim, sağlık, yeme içme vs imkânları barındıran bir külliye gibi birbiriyle bağlantılı ve kuşatıcı bir şekilde. Mesela kadına dair fikir, mülkiyete dair fikir ideolojinin esası olan küllî fikre nazaran cüz’i birer fikirdirler.

İşin en can alıcı noktası ise ideolojinin nizam boyutudur. İnsan ve toplum problemlerine dair çözümler,  bu çözümlerin uygulanması, ideolojinin esası olan akidenin fikrî saldırılara karşı muhafazası ve ideolojinin sınırları aşarak bütün insan fertlerine yayılması sistem içinde görünür bir şekilde var olması nizamdır.

‘İdeolojinin bir şahsın zihninde neşet etmesi kaçınılmazdır. Bu, ya Allah’ın ona vahyedip tebliğini emretmesi ile olur, ya da o şahısta parlayan bir dehâ ile olur. Kendisine Allah’ın vahyetmesi ile insanın zihninde neşet eden ideolojiye gelince; işte sahîh ideoloji odur! Zîra kâinatın, insanın ve hayatın Yaratıcısından gelmiştir ki O, Allah’tır. Dolayısıyla bu, kat’î bir ideolojidir. Kendisinde parlayan bir dehâ ile şahsın zihninde neşet eden ideolojiye gelince; işte bâtıl ideoloji odur! Zîra hem varlıkları ihâta etmekten âciz, sınırlı bir akıldan neşet etmiştir, hem de insanın tanzim anlayışı; değişkenliğe, ihtilâfa, çelişkiye ve içerisinde yaşadığı ortamın etkisine mâruzdur. Bu da elbette, insanın huzursuzluğuna götüren çelişkili bir nizâm ile netîcelenir. Bundan ötürü bir şahsın zihninde neşet eden ideoloji; hem Akîdesinde, hem de ondan kaynaklanan nizâmında bâtıldır. Buna göre ideolojide esâs; kâinat, insan ve hayat hakkındaki Küllî Fikirdir. Hayat sahasında ideolojiyi müneffiz (infâz ettirilen) bir varlık haline getiren Metot ise, bu fikir için elzem bir meseledir ki ideoloji mevcut olabilsin.’21

Böylelikle Şeyh, birbiriyle bağlantılı, tıpkı bir örgü halinde, inşaî ve çok katmanlı bir tarif sunmuştur. Çok katmanlı bir tariftir çünkü açıldıkça, derinleştikçe yeni boyutlar kazanır. O yüzden çabucak tüketilebilir, kafa yormadan kavranabilir değildir. İdeoloji’ye yönelik müspet yaklaşanlar içerisinde tutarlılığı ve uygulanabilirliği ile diğerlerinden ayrılan bir açılımdır onunki. Menfî yaklaşımların ise kimi zaman yüzeysellik kimi zaman da art niyetten kaynaklanan tutumlarını boşa çıkaran bir yaklaşım.

Hülasa edersek; ideoloji kavramı, Aydınlanma denen batıdaki büyük toplumsal patlamadan bu yana çağımızın en kilit kavramlarından biridir. İdeolojini önemini bir nebze de olsa belirtmesi açısından Cemil Meriç’in şu ifadelerine yer vermek istiyoruz:


‘Batinin nice ünlü sosyologlarına göre, ideolojiler çağı sona ermek üzeredir (mesela Raymond Aron, Daniel Bell). Yanlış. Sual şöyle vazedilmeli: içtimai tekâmülün arzu edilen hedeflerini belli bir değerler sistemine dayanarak tayin eden düşünce sistemleri, günün birinde fertlerin ve toplumların hayatından silinecek mi? Hayır. Bu mânâda, ideolojinin nüfuz ve hâkimiyeti günden güne artmaktadır. "Barış içinde birlikte yaşama" çağına girdik. Ama, büyük devletler arasındaki ihtilaflar ortadan kalkmadı. Bu çatışmalar ifadelerini ideolojilerde buluyor. Barış içinde birlikte yaşama demek, ideolojilerin de barış içinde olması demek değildir. Yani sosyo-ekonomik yapıları ayrı devletler ve toplumlar arasında ideolojik ihtilâflar sürüp gidecek. Hiçbir devlet, kişiliğini kaybetmeden ideolojisini terkedemez. İdeoloji demek, bağlı bulunduğumuz sistemin ana vasıflan demektir. Barış içinde birlikte yaşama politikası, ideoloji savaşını hafifletmek şöyle dursun, alevlendirir. Klausewitz, ‘savaş, devletin dış politikasını ‘başka vasıtalar’la devam ettirir’, diyordu. Bugün bu başka vasıta, silah değil ideolojidir, ideolojik savaş maddî savaşın yerini tutan bir nevi "ersatz" [yedek]. Toplumların hayatından ayrılamayacak bir yapıdır".22

İslam’ın bir ideoloji olduğu ise su götürmez bir gerçektir. Aynı zamanda tek doğru ideoloji de odur. İnsan için, fıtrata muvafık/uygun, aklı ikna eden ve kalbi itminan/doyum ile dolduran bir ideolojidir.

Dipnot:

  1. Sevan Nişanyan – Sözlerin Soyağacı – Kavram maddesi.
  2. Mehmet Doğan – BTS – İdeoloji maddesi.
  3. Cemil Meriç – Umrandan Uygarlığa – Sf. 260.
  4. Meriç – A.g.e. – Sf. 260.
  5. Vikipedia – Destut de Tracy maddesi.
  6. Vikipedia – İdeoloji maddesi.
  7. Nişanyan A.g.e. – İdeoloji maddesi.
  8. Doğan – A.g.e.  – İdeoloji maddesi.
İlm-i suver-i akliye: Aklî suretlerin ilmi.
İlm-i efkâr: Fikirler ilmi.
Fikriyat: Fikir ve düşünceyle ilgili olan faaliyetler.
İlm-i tasavvur: Tasavvur ilmi.
Mebhas-ûl efkâr: Fikirlerin bahsediliş, ele alınış sahası.
  1. Meriç – A.g.e. – Sf. 260.
  2. Türk Dil Kurumu – Güncel Türkçe Sözlük – İdeoloji maddesi.
  3. Doğan – A.g.e. – İdeoloji maddesi.
  4. Meriç – A.g.e. – Sf. 265.
  5. Meriç – A.g.e. – Sf. 269.
  6. George Politzer - Sf. 389.
  7. Türk Dil Kurumu – Felsefe Terimleri Sözlüğü – İdeoloji maddesi.
  8. Meriç – A.g.e. – Sf. 266.
  9. Meriç – A.g.e. – Sf. 268.
  10. Meriç – A.g.e. – Sf. 268 [Köşeli parantezler bize aittir.]
  11. Yusuf Kerimoğlu – Kelimeler ve Kavramlar – İdeoloji maddesi.
  12. Takiyyüddin-en Nebhanî – İslam Nizamı – Sf. 33.
  13. Nebhanî – A.g.e. – Sf. 33, 34.
  14. Meriç – A.g.e. – Sf. 268, 269.