8 Nisan 2014 Salı

HİKMET-I-II-III-IV-V-VI

HİKMET IV (Heyecanla): İnsan korktuğu halde yaşıyor. Bir şeyler yapmak istediği için, korkunun görgesinde kendini oradan oraya vuruyor. Çok acıklı durumlara düşüyor insan, dostlarım! Hikmet II de, başına gelecekleri sezdiği halde, yaşadığını görmek ve göstermek amacıyla evlendi işte; büyük korkular ve olumsuzluklar içinde çırpınan Hikmet I'i gördükten sonra bu karara vardı. Hikmet I'e hiç benzememek için ve herkese benzemek için evlendi. Bütün Hikmet I'i içinden söküp atamadığı halde, terzinin siyah elbisesini getirmesini heyecanla bekledi. HİKMET I: Yapamayacaksın, olmayacak. Terleyeceksin, 'teşekkür ederim' yerine 'bir şey değil" diyeceksin. Gel, kendini büsbütün rezil etme; insanlığın sana bağladığı ümitleri boşa çıkarma canım kardeşim. Kısa sürecek tesellilere kapılma. Hikmetleri, sonu belirsiz yollara sürükleme. HİKMET IV: Bu yakarışları Hikmet II duymuyordu; bir kadının yumuşaklığına ve senkimsegibideğilsinciliğine ihtiyacı vardı. İyi romanların okuyucusu olmaktansa, kötü romanların kahramanı olmak istiyordu. Bütün ümidini buna bağlamıştı. HİKMET II: Çok zayıflamıştım. Yüzüm ortaya çıksın diye uzun saçlarımı kestirmiştim. Bütün davetiyeleri hazırlamıştık. 'Biz' diye bir şey ortaya çıkmıştı. HİKMET IV: Ev ev dolaştınlmıştı. Bir oyun hayvanı gibi herkese teşhir edilmişti. Uzun süre dağlarda gizlenen eşkiyanın, düze indirildikten sonraki acıklı durumuna düşmüştü. HİKMET II Bir tanıdığın arabasını rica ederek nikâh dairesine taksiyle gelmekten kurtulmuştum. Hali vakti yerinde bir insan gibi evlenecektim. Binanın kapısına ulaştığım zaman kendimden geçmiştim. HİKMET IV: Ondan sonrasını, hakim bey, hatırlamıyordu. Salon kalabalık mıydı? Herhalde kalabalıktı. Resimlerini de çekmişlerdi; çünkü, gözleri kamaşmıştı. Uzunlu kısalı, kadınlı erkekli bir takım canlılar önünden geçmişti. HİKMET I Ah ne olurdu her şeyi tamam hatırlasaydı! İnsanın ilk evliliği bir kere olurdu. Kimler gelmişti? Defteri nasıl imzalamıştı? Bu kadar heyecanlanacak ne vardı? Sonunda sadece hatıralar kalmayacak mıydı? Yoksa her şey unutulacak mıydı? Öyleyse bu işkencelere katlanmanın ne gereği vardı? Ah ah ah ahtı. HİKMET IV: Arabanın çiçeklerle süslenmemiş olması olumlu bir davranıştı. Çiçekler arasında babasıyla, sahte annesiyle - evet gerçek annesi gerçekten ölmüştü - kaympederiyle ve kaynanasıyla çektirilen resimden kaçınılmazdı. Peki, öksüz Sevgi'nin babasıyla annesi de nereden çıkmıştı? Efendim şöyle olmuştu: Süleyman Turgut Bey, son günlerinde gizlice evlenmişti. Peki, kadın sonra ne olmuştu? Süleyman Bey ölürken neredeydi? Efendim, bu durum da şöyle olmuştu: Süleyman Turgut Bey bu kadına bir iki parça arsasını filan bağışlamıştı; fakat, ben öldükten sonra ortada görünmeyeceksin, miras hakkından vazgeçeceksin demişti. Kadın da razı olmuştu: Arsaları satan kadın umduğu parayı elde edemeyince Sevgi'nin başına musallat olmuştu. Yani küçük çapta bir rezalet mi çıkmıştı? Evet çıkmıştı. Peki sahte kayınpeder nereden çıkmıştı? Efendim kadın sonradan evlenemez miydi? Mesele bu kadar basitti. Peki neden bunlar Sevgilerin Hikmetlerin başına gelmişti? Neden birçok insan böyle can sıkıcı durumlara düşmüyordu? Efendim işte yalnız bunun izahı basit değildi. HİKMET I Canım herhalde çiçekler de arabaya yerleştirilmişti, bazılarına da bahşiş verilmişti. Canım nasıl olur da bunları hatırlamazsın Hikmet II'ciğim? Hiç olmazsa başkalarından duyduklarına dayanarak hatırlamış gibi yapamaz mısın? HİKMET II: Ne yaptığımı bilmiyordum. Evlendiğimi biliyordum. Resim çektirmiş olduğumu bile unutmuştum sonradan. Fakat bir takım resimler olduğunu ve bunları Sevgi'yle birlikte seyrettiğimizi hatırlıyorum. Şimdi Hikmet IV'ün evinde böyle resimler bulunmadığına göre, bu hususta da yanılmış olabilirim. HİKMET IV: Hikmet V'ten bahsetmeye kimsenin hakkı yoktur. O alçak bir şehvet düşkünüdür, sapıktır. Bilge'yi mahvetmiştir. İnsanlara 4 km uzaktan ikinci dereceden bilinmeyen kuvvetlerle işkence etmekten hoşlanmıştır. Bilge'ye böyle işkenceler yapmıştır. Sevgi'yle evliyken Bilge'nin bacaklarına bakmıştır. Bilge'yle dolaşırken sokakta gördüğü kızların bacaklarına içi gitmiştir. Kiminle birlikte olmuşsa, ötekinin bacaklarına bakmıştır. Fransa Büyük İhtilaline de ihanet etmiştir. Dilencilerden ve delilerden nefret etmiştir. Şimdi belasını bulmuştur. Şimdi ben hükümdarım. Bütün Hikmetler öldü, yaşasın Hikmet VI! HİKMET III: Susturun şu deliyi. Bütün Hikmetleri birbirine düşürecek. HİKMET VI: Yalan! Hepiniz bir olup beni küçümsediniz, bütün suçlarınızı benim üstüme attınız. İşkencelerden beni sorumlu tuttunuz. Beni serbest bırakın, sayın başhekim. Bu sapıkları yakalayın! Sorarım size! Beni heyecanlandırmayın. Ne soracağımı unuttum işte. Evet, Bilge'ye geçmiş günlerin acısını ben mi çektirdim? İçinde yaşayamayacağım; bir gecekonduya ben mi girdim? Korkularınızdan ben mi sorumluyum. Bana baskı yaptınız, benden utandınız. Beni kimsenin önüne, insan içine çıkarmadınız. Ha - ha. Fakat hepinizi gömdüm sonunda işte. Ha - ha. Gerçekten ha -ha. Sizin hiciv dolu, öldürücü, sahte ha - halannız gibi değil, bütün dehşet vericiliğiyle ha-ha işte. Kara bir güneş gibi tepenize doğan ha - ha. Artık kimseyi dinlemiyorum, başıma buyruk oldum. Evlenmeseydiniz efendim, Bilge'ye aşık olmasaydınız, gecekondu hayalleri ve albay masalları kurmasaydınız, yaşamasaydmız. Yaşamak, yaşlanmak demektir, ölmek demektir. Ben ebedi gençliğin sırrını buldum; artık hep genç kalacağım ben, ha - ha. Damarlarımdaki kanın verdiği hızla büyük girişimleri başaracağım, Fransa İhtilâli Büyük yapacağım. Bütün mesele kelimelerse, kelimelerle istediğim gibi oynayacağım. Kelimelerle yeni bir akıl kuracağım. (Sahnenin bir köşesi aydınlanır. Marat, Danton ve Jan Jacques Rousseau görünür.) (Marat, Hikmet Vl'nın yanına yaklaşır.) MARAT (Çekinerek): Affedersiniz, Fransa ihtilaline nereden gidilir? HİKMET: Benim aklımdan geçilerek. Yürüyün çocuklar! Önümüzde dokunulmamış bir ülke var. Büyük bir ülke var çocuklar. Herkes çıldırdı çocuklar. Gelin, onlara doğru yolu gösterelim. İhtilalimizi yapalım. Sonra büyük emelimizi gerçekleştirir, ülkece İsviçre'ye tedaviye gideriz. Göller bölgesine yerleşiriz. Gölün kenarında kıpırdamadan, ama hiç kıpırdamadan yatarız. Güneşin batışını seyrederiz. Kimsenin düzenini bozmayız ki bizi oradan atmasınlar. Buna çok dikkat etmeli çocuklar. Yoksa bizi de, halka yaptıkları gibi, demir parmaklıklı binaların gerisinde korurlar. Yaramazlık yapmazsak çocuklar, şehir meydanında dolaşmamıza ve saat kulesini seyretmemize ve daha birçok şeye izin verirler. Burjuva çocuklarına yaptıkları gibi bize para gönderirler. Çünkü o zaman çok paramız olacak çocuklar. Her ihtilalcinin birkaç kuruşu olur. Biz de bu parayla, yediği darbelerden içine çökmüş kafataslarımızı onarmaya çalışırız. Bakarsınız çöküntüler zamanla kaybolur, bir lastik topun çukurları nasıl kendiliğinden düzelirse, biz de öyle düzeliriz. Bir lastik top gibi, çocuklar. Lastik canım, bildiğimiz lastik çocuklar: Yumuş ak, kivrımsız... Yoruldum albayım, yoruldum yoruldum.

5 Nisan 2014 Cumartesi

Al Eyvanda Han Kalmadı/Türkü


Al eyvanda han kalmadı
Beylikte sultan kalmadı
Sende bende hal kalmadı


Oy oy oy yandım elinden
Tutaydım saraydım ince belinden


Al eyvanın han yokuşu
Söküldü mestin dikişi
Ömre bedel bir gülüşü


Al eyvanda hal işlerim
Hançerimi gümüşlerim
Hem severim hem düşlerim