Kürt meselesi, her görüşten yazarın, düşünürün, ortak
olarak belirttiği gibi Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olmaya devam
edecek. Kürtler, ‘razı edilmeyen her varlık gibi’ mesele çıkarmaya devam
edecekler. Toplumunuzda kadınlar sorun haline geldi, işçiler, memurlar,
öğrenciler… Çünkü razı edemediniz! Çünkü ilişkilerin temeli ‘rıza’dır!
İşte operasyonlar, karakol baskınları, sokak gösterileri
derken şimdi de açlık grevi/ölüm orucu hadisesi. 12 Eylül 2012’de başlayan ve
dönüşümsüz, süresiz devam ettirileceği açıklanan açlık grevi kritik eşiğe
vardı. Eylemciler ve destekçileri tutsakların hayati risklerle karşılaşmaya
başladığını söylüyor. Başbakansa ‘Adalet bakanım gitti, aç kalan yok, herkes
her şeyi yiyor. Müdahale gerektiğinde yapılır’ diyor. Tabi başbakanın dediği
doğruysa yani ‘aç falan yoksa’ ‘müdahale’den bahsetmesi bir tenakuz. Daha önce
de bazı siyasiler açlık grevleri için benzer beyanatlar vermiş, . Şevket kazan
1996 açlık grevinde ‘Gizli gizli
yiyorlar, numara yapıyorlar’ demişti ama sonuç olarak ölümler yaşanmıştı. Ölümler hiçbir zaman
kimsenin umurunda olmamıştır
yurdumuzda. Ne eylem talimatı verenlerin ne hükümetlerin ne de kalabalıkların.
Bugün ne ‘şehit’ ne ‘etkisiz hale getirilen terörist’ haberleri bir irkilme
oluşturuyor kimsenin üstünde. Allah’ın her günü yüz, iki yüz, üç yüz
Suriyelinin ölmesi umurunda değil kimsenin. ‘Bu hafta yağışlı bir hava
bekleniyor’ haberi bile daha çok etki uyandırıyor üzerimizde. Kapitalizmin
dayattığı ‘bireycilik’ topraklarımızda daha garip bir hale bürünüp duyarsızlaştırıyor
insanımızı tüm toplumsal meselelere. Kazananlar ise çıkarcı politikacılar
oluyor.
Adalet Bakanlığı, 683
kişinin, BDP ise 663 kişinin
açlık grevinde, 2 kişinin ölüm orucunda olduğunu söylüyor. Ve bu
eylemcilerden 64’ünün eylemlerinin 54. güne ulaştığı söyleniyor. Bu arada
Başbakan ile Adalet Bakanının rakamlar üzerinden çelişmesi de kaydedilmeli.
Biri ‘şov’ derken diğeri ‘683 kişi açlık grevinde’ diyor.
Anadilde
savunma, anadilde eğitim, Kürt kimliğinin tanınması, Abdullah Öcalan üzerindeki
tecridin kaldırılması, askerî operasyonların durması. Açlık grevi eylemcilerinin
talepleri bunlar. Bu taleplerin hiçbiri hükümet için sürpriz değil. Hatta
bazıları 30 yıldır söyleniyor. PKK baskın yaparken, bomba patlatırken, KCK
sokak gösterileri düzenlerken aynı talepleri dile getiriyor. Biz İslami bakış
açısıyla bakınca bu taleplerin Kürtler tarafından dile getirilmesini kabul
edemiyoruz ama bir realite var ki PKK Kürtler üzerinde bir tesir hâsıl
edebilmiştir maalesef. Son olarak ‘Hayatı Durdurma’ eyleminde Diyarbakır bir
hayalet şehre dönüştü neredeyse. Bu bilgiyi oradaki canlı tanıklıklara
dayanarak söylüyorum. Ölümler olacak diye korkuluyor. Ama bu ülkede hiçbir
zaman ‘halkın ölümü’ önemsenmemiştir. Çoğu zaman halk dahi önemsememiştir
ölümleri. Müthiş oran afyon zerk edilmektedir halkın damarlarında. 30 yıldır
binlerce insanın ölmesi kimsenin umurunda olmuyor çoğu zaman. Açlık
grevindekiler için de durum değişmeyecektir. PKK de AKP de önemsemeyecektir. Öcalan
önemsemeyecektir.
Garip olan bir nokta da şudur ki Kürt meselesi
Öcalan’ın varlığına, varlık şartlarına endekslenmiştir. Açlık grevi eyleminde
de taleplerden bir tanesi Abdullah
Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması. ‘Özal ölünce Kürt meselesi çözülemedi’
zihniyeti de aynı yaklaşım tarzının bir ürünü. AKP’nin bekâsı Erdoğan’a
bağlanıyor. Özetle Türkiye’de sorunlar şahıslar üzerinden halledilmeye
çalışılıyor. Bu durum da çözümsüzlükten başka bir şeyi hâsıl etmiyor. Oysa
olması gereken düşüncenin/ideolojinin çözümün merkezine oturtulmasıdır. Öcalan
bir mit haline getirilmiştir. Özal’ın cenazesinin ‘bozulmadığı’ söylentisi de
aynı durumu işaret ediyor. Erdoğan, bazı yazarlar tarafından tarihteki İslam
kahramanlarına benzetiliyor. Bu, halkın/ümmetin kişilere kurban edilmesidir.
Ölümleri bir etki unsuru olarak görmek, muhataplar
açısından yanlış bir tercihtir. Karşınızda çıkarcı, insan hayatına değer
vermeyen siyasetler/siyasîler var. İşin kötüsü arkanızda olduğunu söyleyenlerin
de onlardan ciddi farkları yok. Bu topraklarda devirler, adamlarla başlayıp
adamlarla biter. Öyle ki koskoca İstiklal Savaş’ı Mustafa Kemal’a mal edilir.
Bu anlamda Kürt meselesinin nihaî ve hakikî anlamda çözülmesi ne başkanlık
sistemi ne de demokratik özerklilik gelince olacak. Biz yeni sorunlar
oluşturacak ‘çözümler’ üzerine çalışmaktan, aç kalmaktan, ölmekten, öldürmekten
vazgeçmeyinceye kadar bu böyle devam edecek. Allah, bu ümmete Kürdüyle, Türküyle hayır
uğrunda yaşamayı, hayır uğrunda ölmeyi nasip etsin.
NOT: Son olarak Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay’ın ‘Yeni
Oslo sürecinin açlık grevi gibi çeşitli konularla sabote edildiğini, bunun da
yeni süreçleri olumsuz etkilediğini ‘
demesi ise AKP hükümetinin Kürt meselesin bağlamında öteden beri ne kadar da
kolay ‘sabote’ olduğunu gösteriyor! Mahmur Girişlerine de benzer bir görev ifa
ettirildi hükümet tarafından. Bir devlet, halkı/tebaası ile ilgili bir sorunu
çözüme kavuşturmayı birilerine endekslemişse o devlet hiçbir zaman o sorunu çözemeyecek
demektir.