30 Mart 2013 Cumartesi

el gazeli


vicdan


 vicdan


وجد/v-c-d: kalbî/kalpte gerçekleşen fiillerden bir fiil. ‘şiddetli sevmek. üzülmek. öfkelenmek.’ gibi anlamlar etrafında dönüyor, dönderiyor.

‘وجدون/vecdun’ diyorsa bir arap, ‘su birikintisi yeri. hüzün. şiddetli sevgi. aşk. tutulmak. aşık olmak. arzulamak. kızmak. sinirlenmek. güçlü duygu.’ anlamları geliyor karşına. bir de kalkıp

‘ويجدانو/vicdanu’ derse ‘coşkunluk. aşk sarhoşluğu. duyarlılık. his. bulma. bir şeyi birhalde görmek. duyma. duygu. kendinden geçme. din, inanç. insanın içinde iyiyle kötüyü ayırt eden duygu, nefsi ve batıni kuvvet. ahlak şuuru.’ gibi bir sürü alaka kurulması zor şey. bu tandık biraz: ‘ويجداني /vicdanî: hissî, duygusal, içli.’ mesela lirik şiire de ‘الشيعر الويجداني/eş-şi’r-ul vicdanî’ deniyor. son olarak iki türkçe sözlükte şöyle:

vecd: şiddetli dini duygu, heyecan hali, coşma, kendinden geçme, iştiyak. kendini kaybedecek kadar hislenme. tasavvufta ekstaz haline ulaşma. 


"Evet, el-Mudebbir olan Yaratıcı’ya îmân, her insanda fıtrîdir. Ancak bu fıtrî îmân, vicdan yolundan gelir ki bu, âkıbeti emîn olmayan ve tek başına bırakıldığında terkîze ulaştırıcı olmayan bir yoldur. Nitekim vicdan, çoğu zaman inandıklarına hakikati olmayan şeyler katar. Lâkin vicdan bunları, inandıkları için gerekli sıfatlar olarak tahayyül eder. Böylece küfre yâhut dalâlete düşer. Putlara tapma, hurâfeler ve bâtıl inançlar ancak vicdanın yanılmasının neticesidir. Onun için İslâm, bir îman yolu olarak vicdanı tek başına bırakmaz ki Allah’a ulûhiyete zıt sıfatlar verilmesin yada O’nun maddî şeylerde cisimleşebileceği mümkün sayılmasın yada O’na yaklaşma imkânının maddî şeylere tapmak ile olacağı tasavvur edilmesin, böylelikle küfre veya şirke, yahut sâdık îmânın reddettiği vehimlere ve hurâfelere varılmasın! Bunun içindir ki İslâm, vicdanı akıl ile birlikte kullanmayı kesinlikle zorunlu kılmış, Müslüman’a Allahu Te’alâ’ya îmân ederken aklını kullanmayı kesinlikle vacip kılmış ve Akîdede taklitten nehyetmiştir. Bundan ötürü Allahu Te’alâ’ya îmânda, aklı hakem kılmıştır. Te’alâ şöyle buyurmuştur: إِنَّ فِي َ خلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِ َ لافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لأُوْلِي الأْلبَابِ “Şüphesiz semâvâtın ve arzın yaratılışına ve gece ile gündüzün ihtilâfında akıl sahipleri için âyetler (delîller) vardır.” [Âl-i İmrân 190] Onun için her Müslüman’ın, îmânını tefekkürden, araştırmadan ve bakıştan kaynaklanır hale getirmesi ve Allahu Te’alâ’ya îmânda mutlak bir tahkim (hakemlik) ile aklı hakem kılması vâciptir.



kaynak: arif erkan, serdar mutçalı, mevlut sarı, mehmet doğan, sevan nişanyan sözlükleri, takiyyüddin en-nebhânî- islâm nizâmı-sf: 10.

şiir savaşlarım






ben yine buralardayım, siz burdasınız, ötekiler burda
ötekiler
çorap kitap nişan yüzüğü gözlük kullananlar
sevimli kafası çalışan iyi insanlar
benim açlığımla beslenen
hava durumuna göre din değiştiren
boş zamanlarında acı çekenler
çoğalan
çoğala çoğala tükenenler

yedekte beklettiğim duygular; işte, korkun
hayırsever biriyim, bundan da korkun
batıda yoksul, doğuda varsıl, turnuvalarda sonuncuyum
adam olmaya doğuştan yeteneksiz
içimiz konusunda ciddiyim

sadece kederlere yardım ederim
bir güzelleşme fırsatı yakalarsanız
değerlendiririm
görüyorsunuz ikiparalık iyiniyetimle
elimden ne gelirse
çünkü hep buralardayım, yanıbaşınızda
hayvanlık ağlıyor biliyorsunuz
ötekiler ağlıyor
ama bana inanmayın rol yapıyorum
ekmek yiyorum, "nasılsın" lara teşekkür ediyorum
bebelere tütün içmesini öğretiyorum

tüm bunlar bir yana
aslında iyi bir iş arıyorum

osman konuk

28 Mart 2013 Perşembe

çocuk


şâm-ı gariban

'farsça 'garipler akşamı' demektir' diyorlar. bense `hüsrev hatem`i'den ilk duyduğumda bildiğimiz 'şam ili' gelmişti aklıma. demek 'şeb'den bozularak 'şâm' olmuş akşam. sonra anlam çeşitlenmiş, 'hazreti hüseyin ve ihvanının katledildiği akşam'ı kastetmişler (belki de ilki bu), 'ölüm akşamı' demişler, 'gurbet akşamı'...

'şâm-ı garibanda değilsek de
muhakkak çırağanda* değiliz anne
lambalar söndü çakmağı kim yakacak?' 

hüsrev hataemi - aşık garip coğrafyası

'karanlık umutsuzluktan geçene,
tek mum ışığı çırağan görünür,
oysa iyi bilinir ki dönüş yolunda
asla çırağan yoktur…
çok sayıda  şâm-ı gariban yaşanır' 

hüsrev hataemi - non dolet



*: şenlik gecesi.

27 Mart 2013 Çarşamba

non dolet - hüsrev hatemi


dilsizmütercim kardeşim 'non dolet latince 'acımıyor' demekmiş' diyor. 


NON DOLET 1
Keder bir fener gibi döner geceleri
Ve bezgin seher gelir ardından
Her tanışmayı bir ayrılma say;
Her doğum bir ölüm habercisi
Kavuştuğumuzda ayrılmıştık bu kesindi,
Her güne ayrılığın korkusu sindi
Gerçeği bilmeyen yüreğimiz,
Hep yeni tanışmalara gereksindi…
Her kavuşmayı bir ayrılma say
Karanlık umutsuzluktan geçene,
Tek mum ışığı çırağan görünür,
Oysa iyi bilinir ki dönüş yolunda
Asla çırağan yoktur…
Çok sayıda şam-ı gariban yaşanır,
Nice yaman acılar çekilir ve bir gün,
Sızılar acıların yerini alır,
Yürek kederli bir sevinçle anlar
Acının yok olduğunu artık.
Her kavuşmayı bir ayrılma say;
Keder bir fener gibi döner geceleri,
Döner geceleri keder bir fener gibi
Ve bezgin seher gelir ardından…
Her kavuşmayı bir ayrılma say;

NON DOLET 2
Günlerin gözeneklerinden süzüldü,
Bir masal, öte yana geçti
Masalın bile inanılmazıydı,
Masal da değil belki ’Hiç’ti…
Demek bu kadar sürecekmiş ‘Büyü’
Ey ‘Acı’ çekil köşene ve uyu
Geçmişler olsun ’Yürek Kadırgası’
Fırtına dindi ve göründü Kıyı.

NON DOLET 3
Gesi bağlarında dolanıyor
Ve yitirdiklerimi, yitirmediklerimi,
Aranıyorum…
Çünkü insanlar arasında engel,
Yalnız dağlar değildir;
Bazı anılar, bazı ölülerle sağlar,
Göz önündekileri bile
Ayırabilir bizden.
Gesi Bağları, bazan Taksim
Bazan Limmat kıyıları,
Bazan Berlin veya başka şehir,
Olabilir…
Ben bugün beynimin Gesi bağlarında,
Bir tek selâmına güveniyorum;
Selâm geliyor ara sıra Ölümden,
Senden bir ses geldiği yok.

NON DOLET 4
Terket kederi çürüyüşe ey yüreğim!
Toplanmasın ürünü, sürünsün tarlalarda,
Sürünsün ürünü ayakaltında;
Kalsın tarlalarda keder…
Ay doğsun gece üstüne tarlaların,
Ay doğsun, Ay doğsun…
Evet Ay doğsun,
Ay hep böyle üzerimde dönse…
Sevgi kalıcı, inanç kalıcı,
Çürüyen sâdece bedense,
Terket kederi, çürüsün ey yüreğim,

bengi yenilgi
































yenilgi mübarektir artık.

başka çare yoktur, kalmamıştır. bütün  ‘yenilgiyi kabul etmeyen fenerbahçeliler’ tartışmayı kesmelidir. kötü başlayanlar kötü devam edeceklerdir. bu yasadır, değişmeyecektir. böyle bilinedir. el, kapıyla dudak dudağayken çekilmeli, geriye dönülüp merdivenler koşarak inilmelidir. kimseye görünmemeye gayret et, artık hiçbir şeye hayret etme olur mu? tekrar denedin olmadı, yenildin ve yenilemen artık anlamsız, beckett yanıldı. özel de; biz hiçbir şehirden intikam alamayız. karakoç bilmedi; yenilgi yenilgi büyümez hiçbir zafer. hakikate, kutsal yenilgisiyle bir tek uyar yaklaştı fakat, o da nedense bir türlü ümidini kaybetmeyip her şeye yeniden başlamak gibi garip şeyler söyledi. yalnızca nuh ile cibran bütünüyle açık, bütünüyle yürekli, bütünüyle açık yürekliydiler. nuh, ‘ben yenildim, أَنِّي مَغْلُوبٌ’ dedi. bunu çekinmeden rabbine diyebildi. cibran, saltyenilgi'yi sevdi. yenilginin zatına aşık oldu. 

ve biz o korodayız. biz, bütün yenilenlerin ortak hafızası, biz, bütün yenilmişlerle aynı kışlaktayız. kıştayız. kışkırtılmaz, kışkışlanan.

bundan sonraki her deneyiş bir bıçağın kesip kesmediğini, elektriğin çarpıp çarpmadığını defalarca uygulamak kadar absürd. saçma sapanlığımız mebzul miktardayken…