27 Eylül 2014 Cumartesi

Eski Sözler-II/Mehmet Akif İnan



Eşyası kaybolan bir çocuk gibi
olur olmaz yerde ararım seni

Uykumu çarmıha gerdi sorular
çoğalır fikrimin tedirginliği

Ey kaynar sulara yol alan aklım
kalbime yönelen yaylım ateşi

Günleri gökleri tanımaz oldum
Suçlarım ufkumun zindanı mıdır

Ruhumu emziren bulutlar nerde
rüzgarlar, nerededir cinnetin yolu

Kül oldu umdun bahar çarsısı
ağulandım deli çıkmazlarında

Sözlerim tükendi gülmedi gölgen
takıldı güneşim hüznün ağına

Resmini göklere çizen rüzgarla
oyalansam umut maverasında

Kelimeler gelse ayaklarına
ve sunsa içimin anahtarını

Yolarına çıkıp yakarsam sana
rüya olup girsem uykularına

Bu çılgın duvarlar boğmasın seni
gün olur giderim çığlıklarımla

25 Eylül 2014 Perşembe

AV/ALİ AYÇİL




Foto: Radikal



koça katımlık diye beni size taktılar
iki gülsem birini tuzağa düşürdünüz

ilkin beni saldınız dik yokuştan aşağı
çar naçar iner idim arkamdan üfürdünüz

düşenin kırığını sarmak ehven iş iken
ne varsa iliğimde canhıraş sömürdünüz

sözde avlanacaktım sadağımda meneviş
bir kuzunun postuyla gözümü bürüdünüz

dedim; bu yeşertide bir ceylan yavruladı
siz tutup üzerinde postalla yürüdünüz.


13 Eylül 2014 Cumartesi

KELİMELER BENİM SUDAKİ AKSİM, THESEE/Cemil Meriç




Çağdaş ilim çocukken simya adını taşıyordu. Bütün keşifler mutlak'ı kucaklamak ihtirasından doğdu. Canavarları kılıç veya iman gücü ile dize getirmek her mücahidin rüyası. Bakırdan altın yapmak veya kelimelere ebediyeti hapsetmek söylenilmeyeni, söylenilemeyeni, söylenilemeyecek olanı söylemek. Rimbaud'yu bu ihtiras delirtti. Kelime, içine gönlün, günlerin kokusunu boşalttığımız bir şişe. Ama gönlün de, günlerin de ıtırı öyle uçucu ki şişe boşalıveriyor kendiliğinden. Kuşlar ilelebet şarkı söylemiyor cümlenin kafesinde. Cümleden Partenon veya Süleymaniye kim yapmış? İskenderiyeli bilginler olmasa Homeros'tan ne kalırdı? Şöhret tesadüflerin en gözü bağlısı. Saadet de öyle. Bahçede dolaşan çocuk her adımda bir karınca yuvasını yok edebilir. Gayretlerimiz, eserlerimiz tesadüflerin her adımda yerle bir edeceği, edebileceği birer karınca yuvası. Peki ne yapalım? İstiyorum ki kelimeler bütün kirli libaslarından soyunup bir Hint mabedindeki kutsal bakireler gibi raksa başlasın. Söylediğim her cümle yalnız benim olsun istiyorum, çocuğumdan fazla benim olsun, etimden fazla benim. Gerçek sanat adamı kelimelerin imparatorudur. Ülkesindeki bütün çiçekler bütün meyveler kendisinindir. Renkleri başkadır o çiçeklerin, o meyvelerin tadı başka hiçbir meyvede bulunmaz. Tanrı eğlenmek için yaratmış dünyayı. O yıldızlarla, kürelerle, okyanuslarla ve insanla oynayan bir çocuk. Sen de kelimelerle oynayacaksın. Acaba kelimenin dışında kâinat var mı? Sonunda kehkeşan da, kâinat da, Tanrı da kelime.. Tanrıları insan yaratmadı mı? İnsanın malzemesi kelime değil mi? Ve Tanrı ışık olsun, dedi.
Sanat için sanat, sanatkârın gerçeğini sahtesinden ayıran şaşmaz ölçü. Güneş sarayları aydınlatmış, kulübeleri aydınlatmış umurunda mı? Kuş şarkısını söyler, gül sabahı ıtırı ile selamlar, şair yaratır. Pınar hangi susuzlukları giderdiğinin farkında mı? Cemiyet için sanat, köylü efendimizdir yalanının az daha efendicesi. Mehtap körlere hitap etmez. Şahikalar oraya tırmanabilenlerindir. Puşkin yerden göğe kadar haklı. Mabedimden çekil, sen kamçıdan, sen tekmeden ve küfürden anlarsın. Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnız senin için raksedecekler. Saray olacaklar, bahçe olacaklar. Pygmalion kelimelerden yaratmıştır sevgilisini. Neden has bahçene yabancıları sokmak isteyeceksin? Beethoven'e besteleri yetiyordu, yalnız ruhu ile dinleyebildiği besteler. Hayır ben hâlâ kelimelerden çok insanların âşıkıyım. Ondan cümlelerim Süleymaniyeleşemiyor. Hiçbir maşukanın rakibe tahammülü yok. Peri masallarında olduğu gibi ezeli bir kılıktan kılığa geçiş, ezeli bir akış içinde kelimeler. Seni sevdiler mi peri padişahının kızı oluveriyorlar. İhanetin onları bir anda kurbağaya çeviriyor. Çölü vâhâlaştıran gönlün. Kucak kucak inci ve cam. Ve kader bunlardan istediklerini seç diyor sana. Kelime Atman, bütün varlıkların özü, hamuru, kanı. Kelime, sperma. Lila lila.. Bu harikulade temaşayı neden vecd içinde seyretmiyorsun? Yarat ve eğlen. Ama Tanrı yalnız kayaları, yalnız denizi, yalnız ormanları halketmemiş, beğendirmek istemiş yaptıklarını. Hilkat bir diyalog. İnsanla Tanrının diyalogu. Anlamış ki bu tiyatroya başka bir seyirci daha lâzım. İnsansız has bahçe engizisyon zindanlarından daha kasvetlidir, dostum. Tanrı kendi kendine yete-memiş. Narsis de yetememiş kendi kendine, suda aksini seyretmek bir nevi ikileşmek, bir ben, bir de sudaki ben: yani o. Ve Narsis yaşayamamış. Öldürmüş Narsis'i bencillik, kurutmuş. Kelimeler benim sudaki akislerim. Onları kucaklayamam. Kelimeleri senin için yıldızlaştınyorum. Neredesin ve kimsin?

Halbuki ben "Thesee"den bahsedecektim. Gide okumayı, Tevrat'la Binbir Gece'den öğrenmiş. O iki kitapta bütün Gide var, bütün Gide ve bütün Asya. Hatta bütün insan. Ne kadar oynanmış Tevrat üzerinde. Süleyman'ın meselleri Fransızca-da başka, İbranicede başka. Galand'm Binbir Gece'si gerçek Binbir Gece'den çok On dördüncü Louis devrinin egzotik bir meyvesi. Ama her iki kitap da birer sihirli halı. İnsanı Asya bahçelerine kanatlandıran birer sihirli halı.

Thesee "babam insanların en âlâsıydı" diyor, "hoştu, güzeldi, ama ve lâkin., galiba öz babam da değildi. Ve insan bu, her şeyi hatırlayamaz ki... Girit'te zafer kazanırsam gemime beyaz yelkenler takacaktım dönüşte, unutmuşum. Peder siyah yelkenleri görünce canına kıymış. Hoş unutup unutmadığıma pek emin değilim ya" diyor, "hazret canımı sıkmaya başlamıştı" diyor.

Ödip, Thesee... Yaratanla eseri arasındaki bu kanlı çatışma eşyanın mahiyeti icabı mı? O zaman yavrularını yiyen erkek kedi bize bütün felsefelerden daha değerli bir ibret dersi veriyor. İnsanlık tek perdelik bir dram gibi bir nesilde sona ermeli aziz dostum. Thesee de, Ödip de hükümdardılar. Hükümdar demek canavar demek. Sonra insanın yamyamlıktan henüz kurtulduğu bir çağda yaşıyorlardı. Ve rüya görmeyen bir kavmin muhayyelesinden fışkırmışlardı. Yunanlı rüya görmez mi? Yunanlının rüyaları bir kanatlanış değil, bir aynaya bakıştır. Yunanlı olmayan Yunanlılar da var: Eflatun gibi.. Ve Eflatun Homeros'a bunun için kızgın. Ama "Le Reine Morte"ta da aynı dâva. Burada değişen yalnız devir. Kahramanlar yine taçlı. Hayır. İnsan insanın kurdu değildir. Sen yarına çevireceksin bakışlarını, yamyama değil, Tanrıya bakacaksın. İsa'nın çocuğu yoktu. İsamn çocuğu: tarih. Bu-da'nın çocuğu yoktu. Hepimiz Buda'nın çocuğuyuz. Muhammed'in çocukları sokaktaki adamdılar. Muhammed'in çocuğu nesiller. "Recherche de 'Absolu'de hayatını kocasına vakfeden kadın nihayet isyan eder, sen evlen memeliydin der, siz gönüllerini bir ideale verenler ne koca olabilirsiniz, ne baba. Ama mutlak peşindekiler için çocuk bir yabancı, günah bir isimdir. Hugo için Francois kimdi? Sofrasında görmeye alıştığı bir misafir. Muhteşem yatağımdan daha az ilgi çekici bir mobilya, bir dekor. Senin eserin yok, senin Juliette Drouet'n yok, şöhretin evinin sınırlarını aşmaz. Oyuncağın yok. Ve hiçbir şey hatta baba bile olamıyorsun. İstediğin halde olamıyorsun. 

23.5.1963
Jurnal-1