Çağdaş ilim çocukken simya
adını taşıyordu. Bütün keşifler mutlak'ı kucaklamak ihtirasından doğdu.
Canavarları kılıç veya iman gücü ile dize getirmek her mücahidin rüyası.
Bakırdan altın yapmak veya kelimelere
ebediyeti hapsetmek söylenilmeyeni, söylenilemeyeni, söylenilemeyecek olanı
söylemek. Rimbaud'yu bu ihtiras delirtti. Kelime,
içine gönlün, günlerin kokusunu boşalttığımız bir şişe. Ama gönlün de, günlerin
de ıtırı öyle uçucu ki şişe boşalıveriyor kendiliğinden. Kuşlar ilelebet şarkı
söylemiyor cümlenin kafesinde. Cümleden Partenon veya Süleymaniye kim yapmış?
İskenderiyeli bilginler olmasa Homeros'tan ne kalırdı? Şöhret tesadüflerin en
gözü bağlısı. Saadet de öyle. Bahçede dolaşan çocuk her adımda bir karınca
yuvasını yok edebilir. Gayretlerimiz, eserlerimiz tesadüflerin her adımda yerle
bir edeceği, edebileceği birer karınca yuvası. Peki ne yapalım? İstiyorum ki kelimeler bütün kirli libaslarından
soyunup bir Hint mabedindeki kutsal bakireler gibi raksa başlasın. Söylediğim
her cümle yalnız benim olsun istiyorum, çocuğumdan fazla benim olsun, etimden
fazla benim. Gerçek sanat adamı kelimelerin
imparatorudur. Ülkesindeki bütün çiçekler bütün meyveler kendisinindir.
Renkleri başkadır o çiçeklerin, o meyvelerin tadı başka hiçbir meyvede
bulunmaz. Tanrı eğlenmek için yaratmış dünyayı. O yıldızlarla, kürelerle,
okyanuslarla ve insanla oynayan bir çocuk. Sen de kelimelerle oynayacaksın. Acaba kelimenin dışında kâinat var mı? Sonunda kehkeşan da, kâinat da,
Tanrı da kelime.. Tanrıları insan
yaratmadı mı? İnsanın malzemesi kelime
değil mi? Ve Tanrı ışık olsun, dedi.
Sanat için sanat, sanatkârın
gerçeğini sahtesinden ayıran şaşmaz ölçü. Güneş sarayları aydınlatmış,
kulübeleri aydınlatmış umurunda mı? Kuş şarkısını söyler, gül sabahı ıtırı ile
selamlar, şair yaratır. Pınar hangi susuzlukları giderdiğinin farkında mı?
Cemiyet için sanat, köylü efendimizdir yalanının az daha efendicesi. Mehtap
körlere hitap etmez. Şahikalar oraya tırmanabilenlerindir. Puşkin yerden göğe
kadar haklı. Mabedimden çekil, sen kamçıdan, sen tekmeden ve küfürden anlarsın.
Öyle seveceksin ki kelimeleri,
yalnız senin için raksedecekler. Saray olacaklar, bahçe olacaklar. Pygmalion kelimelerden yaratmıştır sevgilisini.
Neden has bahçene yabancıları sokmak isteyeceksin? Beethoven'e besteleri
yetiyordu, yalnız ruhu ile dinleyebildiği besteler. Hayır ben hâlâ kelimelerden çok insanların âşıkıyım.
Ondan cümlelerim Süleymaniyeleşemiyor. Hiçbir maşukanın rakibe tahammülü yok.
Peri masallarında olduğu gibi ezeli bir kılıktan kılığa geçiş, ezeli bir akış
içinde kelimeler. Seni sevdiler mi
peri padişahının kızı oluveriyorlar. İhanetin onları bir anda kurbağaya
çeviriyor. Çölü vâhâlaştıran gönlün. Kucak kucak inci ve cam. Ve kader
bunlardan istediklerini seç diyor sana. Kelime
Atman, bütün varlıkların özü, hamuru, kanı. Kelime, sperma. Lila lila.. Bu harikulade temaşayı neden vecd
içinde seyretmiyorsun? Yarat ve eğlen. Ama Tanrı yalnız kayaları, yalnız
denizi, yalnız ormanları halketmemiş, beğendirmek istemiş yaptıklarını. Hilkat
bir diyalog. İnsanla Tanrının diyalogu. Anlamış ki bu tiyatroya başka bir
seyirci daha lâzım. İnsansız has bahçe engizisyon zindanlarından daha
kasvetlidir, dostum. Tanrı kendi kendine yete-memiş. Narsis de yetememiş kendi
kendine, suda aksini seyretmek bir nevi ikileşmek, bir ben, bir de sudaki ben:
yani o. Ve Narsis yaşayamamış. Öldürmüş Narsis'i bencillik, kurutmuş. Kelimeler benim sudaki akislerim.
Onları kucaklayamam. Kelimeleri
senin için yıldızlaştınyorum. Neredesin ve kimsin?
Halbuki ben
"Thesee"den bahsedecektim. Gide okumayı, Tevrat'la Binbir Gece'den
öğrenmiş. O iki kitapta bütün Gide var, bütün Gide ve bütün Asya. Hatta bütün
insan. Ne kadar oynanmış Tevrat üzerinde. Süleyman'ın meselleri Fransızca-da
başka, İbranicede başka. Galand'm Binbir Gece'si gerçek Binbir Gece'den çok On
dördüncü Louis devrinin egzotik bir meyvesi. Ama her iki kitap da birer sihirli
halı. İnsanı Asya bahçelerine kanatlandıran birer sihirli halı.
Thesee "babam insanların
en âlâsıydı" diyor, "hoştu, güzeldi, ama ve lâkin., galiba öz babam
da değildi. Ve insan bu, her şeyi hatırlayamaz ki... Girit'te zafer kazanırsam
gemime beyaz yelkenler takacaktım dönüşte, unutmuşum. Peder siyah yelkenleri
görünce canına kıymış. Hoş unutup unutmadığıma pek emin değilim ya" diyor,
"hazret canımı sıkmaya başlamıştı" diyor.
Ödip, Thesee... Yaratanla
eseri arasındaki bu kanlı çatışma eşyanın mahiyeti icabı mı? O zaman
yavrularını yiyen erkek kedi bize bütün felsefelerden daha değerli bir ibret
dersi veriyor. İnsanlık tek perdelik bir dram gibi bir nesilde sona ermeli aziz
dostum. Thesee de, Ödip de hükümdardılar. Hükümdar demek canavar demek. Sonra
insanın yamyamlıktan henüz kurtulduğu bir çağda yaşıyorlardı. Ve rüya görmeyen
bir kavmin muhayyelesinden fışkırmışlardı. Yunanlı rüya görmez mi? Yunanlının
rüyaları bir kanatlanış değil, bir aynaya bakıştır. Yunanlı olmayan Yunanlılar
da var: Eflatun gibi.. Ve Eflatun Homeros'a bunun için kızgın. Ama "Le
Reine Morte"ta da aynı dâva. Burada değişen yalnız devir. Kahramanlar yine
taçlı. Hayır. İnsan insanın kurdu değildir. Sen yarına çevireceksin
bakışlarını, yamyama değil, Tanrıya bakacaksın. İsa'nın çocuğu yoktu. İsamn
çocuğu: tarih. Bu-da'nın çocuğu yoktu. Hepimiz Buda'nın çocuğuyuz. Muhammed'in
çocukları sokaktaki adamdılar. Muhammed'in çocuğu nesiller. "Recherche de 'Absolu'de
hayatını kocasına vakfeden kadın nihayet isyan eder, sen evlen memeliydin der,
siz gönüllerini bir ideale verenler ne koca olabilirsiniz, ne baba. Ama mutlak
peşindekiler için çocuk bir yabancı, günah bir isimdir. Hugo için Francois
kimdi? Sofrasında görmeye alıştığı bir misafir. Muhteşem yatağımdan daha az
ilgi çekici bir mobilya, bir dekor. Senin eserin yok, senin Juliette Drouet'n
yok, şöhretin evinin sınırlarını aşmaz. Oyuncağın yok. Ve hiçbir şey hatta baba
bile olamıyorsun. İstediğin halde olamıyorsun.
23.5.1963
Jurnal-1