18 Ağustos 2014 Pazartesi

LÜTFÜ ZÂRİF HİKÂYESİ VE BİR AĞIT/METİN ÖNAL MENGÜŞOĞLU



1. LÜTFÜ ZÂRİF KONUŞUYOR

Uman liman içinde
Eski zaman içinde
Gemiler kalkmıyordu
Aynı güman içinde

Yatağın başucunda
Bir çalarsaat durdu
Tam onikiyi vurdu
-Bu Hıdır nedir dede –
Geçen gün iskelede
Gördüğüm adam dedi.
Saçlarımı elledi
Gözlerinde yaş vardı
(Böbreğinde taş vardı)
Eski hikâyeleri
Bilirdi en ileri
Yaşında bile aklı
Hâlâ başImda saklı
Hayır bunamamıştı
(Hiç tutunamamıştı)
Buydu bütün kederi
Titriyordu elleri
-Dede Hıdır’ı sordum –
Bekle, düşünüyordum:
Oğul Hıdır bir mitti
Geldi, konuştu, gitti.


2. LÜTFÜ ZÂRİF İSYAN EDER VURURLAR

Yerine yolladığın adamlar zalim çıktı
Sen de yanıldın hey
Bana durmadan bir düş kurdu gibi
Acaip kellesiyle görünen şey.

Haydi söyleyeyim
- Nolur bırak açıklama
Hayır söyleyeceğim ki o eşkiya bendim
Farkında mısınız bendim
Ve ağzım mühür
Silahımda yüzbin menzil görünür
O çıplak bilekten sarkan astar
Ve kuş beyninize sıkılan kurşun
Ve çoraplarınızla namus telakkileriniz
Ve ucu rümûzlu mendilleriniz
Küvetleriniz saç ilâçlarınız
Ağrıyan kulunçlannız tuvalet kâğıtlarınız
Sur dibinde sevişen dudaklarınız
-Halbuki değil
Sizden çok başkalarına ait karınız
-Hakaret dâvâsı açmak isterim
-O kadar
Hah hah hay
Mahkemeleriniz ve savcı yardımcılarınız
(Sağcı yardımcılarınız)
Haydi söyleyeyim
-Nolur söyleme
Kabirlerin yöresinde kurbanlarınız
-Oh. çok şükür atlattık

Pamuk ipliğine bağlı canlarınız
Din kitaplarınız (fincanlarınız)
-Halbuki fincan kitap değil
İntihar üstüne romanlarınız
-Şimdi dinleyin
Bir ihanet yaprağında
Arzın her karış toprağında
Nasıl morarıyor her damar
Ve nasıl bastırıyor daha gün düşmeden
Evlerimizin kuytusunda akşamlar.
Biri vardı
Oğlunun başına dokunamadan! 
Kırkıncı mevlüdü okunamadan öldü
-Kim öldü
-Ustam öldü.
Biri vardı
Bir çivi çakamadan
Doyunca bakamadan

Biri vardı
Daha suçlarından sakınamadan
Yan yöresine bakmamadan
-Noldu
Deve kalktı
-Demek ölmemiş
Ölen deve değil insandı
Senin gibi benim gibi bir candı
Sokakları dolandı
Ateşten eli yandı
Uyudu ve uyandı
-Ve öldü
-İnsanı korkutmadan gelen azrail var mı


3. AĞIT

Ben Lütfü
Zârif ölümü söylerim
Bir de ağıt.

Kayabaşı yelgeçidi kurtizi
Dururdu yerli yerinde düzlük
Pertek canibinden esen rüzgâr
Üç dağın eteğinde kudururdu

Bir yaman kış bastırırdı yöreyi
Et sızlar kemik sızlar
Suyu donardı çeşmelerimizin bacım
Horoz düşmez olurdu tetik oynamaz

Karda bir rengi vardı ki kanın
Gelincik domuru sanırsın görsen
-Kim ölmüş, niçin bu suskunluk
-Kime kıymış yine yaban itleri

Bunlar başka itler bacım gardaşım
Başka hayvanlarla gelmiştiler
İşlemez olmuyordu tüfenkleri hiç
Çatır çatır düşüyordu tetikler

-İmdat, insan doğranılıyor
Doğranır, kim kime dum dumaydı
Sârâ Hatun minaresinde ezan
Göğüs boşluklarımızda hüzün vardı

Ses işitir ses dinlerdik ses sesi
Ardarda ve ardarda hiç durmadan
-Pat pat pat paat pat pat
Ses kesilir susar dinlerdik ses biterdi

Biter bitmez oh çekerdik ferahına
Mangal gibi büyüyen yüreğimizin
Birden yeniden acıyla sancıyla uğultuyla
-Pat pat pat paat pat pat

-Yetişiiiin, yessirin olam imam efendi
-İmam efendi yetişin, git kurtar
Ne imam bulunurdu gardaşım ne iman
Sarsılırdı kepenkleri çarşı dükânlarının

Büyük çınar büyük çınar olalı yüz yıl
 Ne böyle gürültüler gördü ne böyle ağıt
İnan olsun buralarda yaşanmaz
Buralarda gayrı kimse yaşlanmaz bacım

Bilsen bir yetimhânedir her hâne
Ve her hânede yükselen dul çığlıkları
Ve her hanenin ekmeğine bir el konardı
Ne ateş yanardı ne köz olurdu

Kayabaşı yelboğazı ejderhataşı
Arapbaba sırtlarında bir tufan
Sarsılan süt kalesi kayardı yatağından
Çığlıklar gider buzluk’a dayanırdı

Kan gövdeyi götürdü atalar sözü
Derler ki kalmıştır o günlerden nişan
Hakikat ta ondan bu yana bacım
İnsanlarımızın boyu bodur kalmıştır.


Kitap: Ben Asyalı Bir Ozan
Yayınevi: Esra Sanat