25 Kasım 2013 Pazartesi

Hakan Arslanbenzer'in Yayınlamadığı Şiirler-4

Zarif Acziyye


seçkin bir kimse değilim
ismimin bir anlamı
baş harflerinin bir anlamı
bir anlamım yok.
görmektesin
kardeşimden beter halim
tıpkı onun gibi
bağışlanmamı dilerim
başka ne diyebilirim:
insan
en harcanmayacakları bile tüketip geldi karşına.
tamam, pes! 
insanı senin karşından başka karşılayacak bir karşı yok
kendini karmakarışık kılmış insanı
boynu ardında kalan insanı.

kusurum boyumu
aştı çünkü benden çok önce başladı
şimdi nasıl seslendirsem ki şu tevbeli baladı?
ama şükür ki sesleşmese de bilensin şeyleri
sersemlere bile acıyan.

sen’den başka döneceği kalmıyor
kapıların yarısını kıran diğer yarısı yüzüne kapananların.
farklı bir yapı senin kapın
onu 
herzamanaçık olarak tasarladın.
açıklıktan öyle yanaydın ki
fethile başladın kitaba, mübin kıldın.
şimdi 
çok az şeyden eminim
-ya da çok fazla şeyden değilim-
ama sen emniyyetini koruyan
sen
azalmayansın 
sana dair 
hiçbir şey az değil

az olan benim, acze uğrayan.
kardeşimden beter de olsa halim
tıpkı onun gibi
bağışlanmamı dilerim.

gerçekten başka ne diyebilirim.

15 Kasım 2013 Cuma

deveyi keser diyarı bombalarım o kadar/cevher kara







dağıldım gürültüsüz görüntüsüz yıkılır gibi bir bir â
bana ne diyemezsen olacağı budur
budur işte kimsenin ruhu duymadan
buudu kapsamadan.

elimi uzattığım her yer hama humus kürt köyleri
elimi uzattığım yerde yeşeriyor kımıltısız çocuk yüzleri
yeşil parmaklı mısın evladım kara bahtcı mı
nasıl cemettin bu elvanı
nasıl bir yayılımsa artık bırakmadın
ne dürüst bir politikacı ne de ersöz bir aydın
gidenler geri gelmez kalanlar kendini koruyamazken
bu gelgiti nasıl başarıyor aynı insanlar
kimin umurunda ki artık dün ne söylediği
dün dünse bugün bugünse biz kimiz
sen kimsin semamca'nın yeğeni mi kirven mi olur senin yoksa eben mi
her neyse aranızda var ki bir kurbet
rahat tavırlarınla dikkat çekicisin 
g20 tren.
halkların kardeşliğini halkların puştluğuna evriltirken
mazlum zalim rollerini aynı oyuncuya verir düzen.
hakkari'den uçak kalkacak istanbul'a
yöresel kıyafetler küresel tablolarda 
yaşasın halkların müşteriliği
iş tutan sık yalar avucunu gavurla
kahrolsun bizim büyük çaresizliğimiz

12 Kasım 2013 Salı

ölen ilk insan



o zaman sayıları kaçtı, 
ne kadar yayılmışlardı yerin yüzüne, 
yaş ortalamaları, yaklaşık ömür süreleri ne kadardı? 
ölüm hakkında bugünkü gibi bir literatürleri yoktu şüphesiz. 
ölüm düşünceleri daha soyuttu. 
içlerinden birinin, bir daha geri dönmemek üzere çekip gitmesi ne demekti herhangi bir fikirleri yoktu. 
ölümün açtığı gediğin korkunçluğunu tarif edememişti şairleri, hikayecileri, masalcıları. 
"ölüm" dediklerinde, en fazla bir kesafet canlanıyordu zihinlerinde. 
sonra olacak oldu. 
biri düştü ve kalkmadı. 
gitti ve gelmedi. 
sustu ve konuşmadı. 
durdu ve kıpırdamadı. 
geride kalanlar bir süreliğine eşlik etmeğe çalıştı ona. 
ölümün taklid edilebilir bir şey olduğunu sandılar. 
ağlamaktan başka bir şey yapmayarak, ölenin ölümünün paylaşılabileceğini sandılar;
yemeyerek, içmeyerek, yıkamayarak, yıkanmayarak, tıraş olmayarak... 
sonra zaman, akıntısıyla aşındırdı, yuvarladı kayadan özlemlerini. 
unutuş, pansumanını alıp işinin başına geçti. 
bir ağaç oyuldu, bir şiir yazıldı, bir türkü yakıldı "giden" dendi ona "giden ve dönmeyen".