HİKMET IV (Heyecanla): İnsan korktuğu halde yaşıyor. Bir şeyler yapmak istediği
için, korkunun görgesinde kendini oradan oraya vuruyor. Çok acıklı durumlara
düşüyor insan, dostlarım! Hikmet II
de, başına gelecekleri sezdiği halde, yaşadığını görmek ve göstermek amacıyla
evlendi işte; büyük korkular ve olumsuzluklar içinde çırpınan Hikmet I'i gördükten sonra bu karara
vardı. Hikmet I'e hiç benzememek
için ve herkese benzemek için evlendi. Bütün Hikmet I'i içinden söküp atamadığı halde, terzinin siyah elbisesini
getirmesini heyecanla bekledi. HİKMET I:
Yapamayacaksın, olmayacak. Terleyeceksin, 'teşekkür ederim' yerine 'bir şey
değil" diyeceksin. Gel, kendini büsbütün rezil etme; insanlığın sana
bağladığı ümitleri boşa çıkarma canım kardeşim. Kısa sürecek tesellilere
kapılma. Hikmetleri, sonu belirsiz yollara sürükleme. HİKMET IV: Bu yakarışları Hikmet
II duymuyordu; bir kadının yumuşaklığına ve senkimsegibideğilsinciliğine
ihtiyacı vardı. İyi romanların okuyucusu olmaktansa, kötü romanların kahramanı
olmak istiyordu. Bütün ümidini buna bağlamıştı. HİKMET II: Çok zayıflamıştım. Yüzüm ortaya çıksın diye uzun
saçlarımı kestirmiştim. Bütün davetiyeleri hazırlamıştık. 'Biz' diye bir şey
ortaya çıkmıştı. HİKMET IV: Ev ev
dolaştınlmıştı. Bir oyun hayvanı gibi herkese teşhir edilmişti. Uzun süre
dağlarda gizlenen eşkiyanın, düze indirildikten sonraki acıklı durumuna
düşmüştü. HİKMET II Bir tanıdığın
arabasını rica ederek nikâh dairesine taksiyle gelmekten kurtulmuştum. Hali
vakti yerinde bir insan gibi evlenecektim. Binanın kapısına ulaştığım zaman
kendimden geçmiştim. HİKMET IV:
Ondan sonrasını, hakim bey, hatırlamıyordu. Salon kalabalık mıydı? Herhalde
kalabalıktı. Resimlerini de çekmişlerdi; çünkü, gözleri kamaşmıştı. Uzunlu
kısalı, kadınlı erkekli bir takım canlılar önünden geçmişti. HİKMET I Ah ne olurdu her şeyi tamam
hatırlasaydı! İnsanın ilk evliliği bir kere olurdu. Kimler gelmişti? Defteri
nasıl imzalamıştı? Bu kadar heyecanlanacak ne vardı? Sonunda sadece hatıralar
kalmayacak mıydı? Yoksa her şey unutulacak mıydı? Öyleyse bu işkencelere
katlanmanın ne gereği vardı? Ah ah ah ahtı. HİKMET IV: Arabanın çiçeklerle süslenmemiş olması olumlu bir
davranıştı. Çiçekler arasında babasıyla, sahte annesiyle - evet gerçek annesi
gerçekten ölmüştü - kaympederiyle ve kaynanasıyla çektirilen resimden
kaçınılmazdı. Peki, öksüz Sevgi'nin babasıyla annesi de nereden çıkmıştı?
Efendim şöyle olmuştu: Süleyman Turgut Bey, son günlerinde gizlice evlenmişti.
Peki, kadın sonra ne olmuştu? Süleyman Bey ölürken neredeydi? Efendim, bu durum
da şöyle olmuştu: Süleyman Turgut Bey bu kadına bir iki parça arsasını filan
bağışlamıştı; fakat, ben öldükten sonra ortada görünmeyeceksin, miras hakkından
vazgeçeceksin demişti. Kadın da razı olmuştu: Arsaları satan kadın umduğu
parayı elde edemeyince Sevgi'nin başına musallat olmuştu. Yani küçük çapta bir
rezalet mi çıkmıştı? Evet çıkmıştı. Peki sahte kayınpeder nereden çıkmıştı?
Efendim kadın sonradan evlenemez miydi? Mesele bu kadar basitti. Peki neden
bunlar Sevgilerin Hikmetlerin başına gelmişti? Neden birçok insan böyle can
sıkıcı durumlara düşmüyordu? Efendim işte yalnız bunun izahı basit değildi. HİKMET I Canım herhalde çiçekler de
arabaya yerleştirilmişti, bazılarına da bahşiş verilmişti. Canım nasıl olur da
bunları hatırlamazsın Hikmet II'ciğim?
Hiç olmazsa başkalarından duyduklarına dayanarak hatırlamış gibi yapamaz mısın?
HİKMET II: Ne yaptığımı bilmiyordum.
Evlendiğimi biliyordum. Resim çektirmiş olduğumu bile unutmuştum sonradan.
Fakat bir takım resimler olduğunu ve bunları Sevgi'yle birlikte seyrettiğimizi
hatırlıyorum. Şimdi Hikmet IV'ün
evinde böyle resimler bulunmadığına göre, bu hususta da yanılmış olabilirim. HİKMET IV: Hikmet V'ten bahsetmeye kimsenin hakkı yoktur. O alçak bir şehvet
düşkünüdür, sapıktır. Bilge'yi mahvetmiştir. İnsanlara 4 km uzaktan ikinci
dereceden bilinmeyen kuvvetlerle işkence etmekten hoşlanmıştır. Bilge'ye böyle
işkenceler yapmıştır. Sevgi'yle evliyken Bilge'nin bacaklarına bakmıştır.
Bilge'yle dolaşırken sokakta gördüğü kızların bacaklarına içi gitmiştir.
Kiminle birlikte olmuşsa, ötekinin bacaklarına bakmıştır. Fransa Büyük
İhtilaline de ihanet etmiştir. Dilencilerden ve delilerden nefret etmiştir.
Şimdi belasını bulmuştur. Şimdi ben hükümdarım. Bütün Hikmetler öldü, yaşasın Hikmet VI! HİKMET III: Susturun şu deliyi. Bütün Hikmetleri birbirine
düşürecek. HİKMET VI: Yalan! Hepiniz
bir olup beni küçümsediniz, bütün suçlarınızı benim üstüme attınız.
İşkencelerden beni sorumlu tuttunuz. Beni serbest bırakın, sayın başhekim. Bu
sapıkları yakalayın! Sorarım size! Beni heyecanlandırmayın. Ne soracağımı
unuttum işte. Evet, Bilge'ye geçmiş günlerin acısını ben mi çektirdim? İçinde
yaşayamayacağım; bir gecekonduya ben mi girdim? Korkularınızdan ben mi
sorumluyum. Bana baskı yaptınız, benden utandınız. Beni kimsenin önüne, insan
içine çıkarmadınız. Ha - ha. Fakat hepinizi gömdüm sonunda işte. Ha - ha.
Gerçekten ha -ha. Sizin hiciv dolu, öldürücü, sahte ha - halannız gibi değil,
bütün dehşet vericiliğiyle ha-ha işte. Kara bir güneş gibi tepenize doğan ha -
ha. Artık kimseyi dinlemiyorum, başıma buyruk oldum. Evlenmeseydiniz efendim,
Bilge'ye aşık olmasaydınız, gecekondu hayalleri ve albay masalları
kurmasaydınız, yaşamasaydmız. Yaşamak, yaşlanmak demektir, ölmek demektir. Ben
ebedi gençliğin sırrını buldum; artık hep genç kalacağım ben, ha - ha. Damarlarımdaki
kanın verdiği hızla büyük girişimleri başaracağım, Fransa İhtilâli Büyük
yapacağım. Bütün mesele kelimelerse, kelimelerle istediğim gibi oynayacağım. Kelimelerle
yeni bir akıl kuracağım. (Sahnenin bir köşesi aydınlanır. Marat, Danton ve Jan
Jacques Rousseau görünür.) (Marat, Hikmet Vl'nın yanına yaklaşır.) MARAT
(Çekinerek): Affedersiniz, Fransa ihtilaline nereden gidilir? HİKMET: Benim aklımdan geçilerek.
Yürüyün çocuklar! Önümüzde dokunulmamış bir ülke var. Büyük bir ülke var
çocuklar. Herkes çıldırdı çocuklar. Gelin, onlara doğru yolu gösterelim.
İhtilalimizi yapalım. Sonra büyük emelimizi gerçekleştirir, ülkece İsviçre'ye
tedaviye gideriz. Göller bölgesine yerleşiriz. Gölün kenarında kıpırdamadan,
ama hiç kıpırdamadan yatarız. Güneşin batışını seyrederiz. Kimsenin düzenini
bozmayız ki bizi oradan atmasınlar. Buna çok dikkat etmeli çocuklar. Yoksa bizi
de, halka yaptıkları gibi, demir parmaklıklı binaların gerisinde korurlar. Yaramazlık
yapmazsak çocuklar, şehir meydanında dolaşmamıza ve saat kulesini seyretmemize
ve daha birçok şeye izin verirler. Burjuva çocuklarına yaptıkları gibi bize
para gönderirler. Çünkü o zaman çok paramız olacak çocuklar. Her ihtilalcinin
birkaç kuruşu olur. Biz de bu parayla, yediği darbelerden içine çökmüş
kafataslarımızı onarmaya çalışırız. Bakarsınız çöküntüler zamanla kaybolur, bir
lastik topun çukurları nasıl kendiliğinden düzelirse, biz de öyle düzeliriz.
Bir lastik top gibi, çocuklar. Lastik canım, bildiğimiz lastik çocuklar: Yumuş
ak, kivrımsız... Yoruldum albayım, yoruldum yoruldum.