6 Mayıs 2013 Pazartesi

öz ve biraz sonrası


öz. 1. kişinin manevî varlığı, nefis, zat, ken­di, benlik. 2. aslî unsur, can alıcı nokta, bir şeyin en esaslı kısmı, cevher, hulâsa. 3. esas, gerçek. 4. varlığın aslî unsuru, iç ger­çeği meydana getiren şey. 5. iç, merkez. 6. kalb. 7. çıbanın en derinde bulunan katı, ce­rahat. 8.bitkilerin ortasında bulunan yumu­şak madde.

öz ağlamayınca söz ağlamaz: kalbden ge­len üzüntü olmazsa, gerçekten üzülünmez.

özü sözü bir: fikri ve fiili arasında farklılık olmayan. özüm: kendim, ben.

özünüz: kendiniz.

özdek. esas, temel, kök. 2. gövde. 3. ağaç kütüğü gövdesi. 4. ekin sapı. 4. hulâsa, iç, öz. 5. yeni dilde yanlış olarak "madde, cisim" karşılığı olarak kullanılmak­tadır.

özdekçi. maddeci, materyalist.

özdekçilik. maddecilik, materyalizm.

özdeklemek. 1. tarlada dökülen başak­ları toplamak 2. tereddütlü hareket et­mek.

özden.1 timüs bezi.

özden.2 küpe, askı.

özdenetim kendi kendini denetleme, otokontrol.

özdeş 1. bütün vasıflarıyla birbirinin aynı olan, aynı. 2. özdeşlik ihtiva eden.

özdeşletilmek. özdeş hâle koymak, aynı kılmak, aynîleştirmek.

özdeşleşmek. özdeş hâle gelmek, aynîleşmek.


özdeşlik. 1. özdeş olma hâli, aynîyet, muta­bakat. 2. farklı gibi anlaşıldığı ve isimlendi­rildiği hâlde aslında tek varlık olma hâli.

özdeyiş. doğru ve güzel bir fikri çok kısa olarak ifade eden söz, vecize, aforizma.

öz direnç. bir cismin elektrik akımına kar­şı göstermiş bulunduğu direnç, mukavemet-i mahsusa.

özek. 1. çekirdek, göbek. 2. çıban. 3. merkez, nüve. özek doku: [bîy. esas doku, parankima.

özeleştiri. kendi kendini tenkid, otokritik.

özelleştirilmek.  özelleştirmek fiiline konu olmak, şahıs mülkiyeti hâline getiril­mek.

özelleştirmek özel hâle getir­mek, devlet mülkiyetinden şahıs mülkiyetine geçirmek.

özellik. hususiyet.

özellikle. bilhassa, hususiyetle.

özemek. yoğurdu suyla karıştırarak ayran yapmak.

özen. özenmek fiili, dikkat, itina, ihtimam.

özenç. özenme, itina etme.

özençli. dikkatli, itinalı.

özendirilmek. teşvik edilmek.

özendirmek. teşvik etmek.

özengen. bir işi kazanç için değil, zevk için yapan kimse, amatör.

özenli. 1. özenle birlikte, ihtimamla yapılan. 2. özenle, dikkatle, ihtimam ederek çalışan.

özenmek. 1. bir işi mümkün olduğu kadar iyi ve güzel yapmak için dikkat sarf et­mek, itina etmek. 2. çabalamak. 3. taklide çalışmak. özene bezene: büyük bir dikkat ve titizlikle.

özensiz. 1. yapılırken önem gösterilmemiş, baştan savma, itinasız. 2. bir iş yaparken özen göstermeyen kimse.

özensizlik.özensiz olma hâli, baştan savmalık, itinasızlık.

özentili, özenti ihtiva eden, özenli şeklinde olan.

özentisiz. 1. özenilmeden yapılan. 2. özenti­si olmayan.

özet. hulâsa, kısa anlatım.

özetlemek. hulâsa etmek, kısa şe­kilde ifade etmek.

özge. 1. başka, gayrı, diğer. 2. yabancı, ağyar.

özgeci. başkalarının iyiliğini kendi men­faatlerinden üstün tutan kimse, diğergâm, altrüist.

özgecilik.  özgeci olma hâli, diğergâmlık, altrüizm.

özgeçmiş. kendi diliyle hayat hikâyesi, otobiyografi.

özgen. hür.

özgenlik. hürriyet.

özgü. has, mahsus.

özgül.  karakteristik, nev'î. özgül ağırlık: [fiz.] bir cismin bîr santimet­re küpünün ağırlığı.

özgün. aslî, orijinal. özgün müzik: 1. bir film veya prog­ram için yeni bestelenen ve icra edilen mü­zik. 2. belli türler ve tarzlar içine konulamayan bir nevi piyasa müziği.

özgünlük. özgün olma hâli, orijinallik.

özgür. hür, serbest.

özgürleşmek. özgür hâle gel­mek, hürleşmek.

özgürlük. hürriyet, serbesti.

özgüven.  kendine güvenme.

özlem. 1. yeniden görme, tekrar kavuşma ar­zusu; hasret, tahassür. 2. bir şeye karşı duyu­lan istek, meyil. özlem gidermek: hasret gidermek.

özlemek. yeniden görmeyi, tekrar ka­vuşmayı arzu etmek, göreceği gelmek.

özlemli. özlemi olan, hasret çeken, hasretli, mütehassir.
özlenilmek. bk. özlenmek.

özlenmek. özlemek fiiline konu ol­mak.

özlenmek.2 öz peyda etmek: ağaç özleniyor. 2. ağdalaşmak, pıhtılaşmak.

özleşme. 1. özleşmek fiili, özlü hâle gelme. 2. arınma, saflaşma.

özleşmek. 1. öz hâline gelmek 2. öz­lü hâle gelmek. 3. koyulaşmak, ağdalaş­mak. 4. arınmak, saflaşmak.

özleştirilmek. özleştirmek fiili yapıl­mak, öz hâle getirilmek, arıtılmak.

özleştirmek.  öz hâle getirmek, yaban­cı unsurlardan arıtmak.

özletmek. özlemesine yol açmak, özlemesine sebep olmak.

özleyiş. özlemek fiili, tahassür, özlem.

özlü. 1. özü olan. 2. öz bağlayan, kaymakla­nan. 3. kaymaklı. 4. (toprak) verimli. 5. (çamur) yapışkan. özlü söz: [ed.] kısa fakat ifade kudreti fazla o! an söz.

özlük. 1. benlik. 2. mahiyet. 3. şahısla, kişi ile ilgili, zatî. özlük işleri: zat işleri.

özlülük. 1. özlü olma hâli, esashlık. 2. kısa­lık, ayrıntılı olmama.

özne. fail.

öznel. enfüsî, sübjektif.

öznelcilik. sübjektivizm, enfüsiye.

öznellik. sübjektiflik.

özsaygı. haysiyet.

özsu. bitki ve hayvan dokularından kendi­liğinden çıkan veya çıkarılan sıvı madde, usa­re.

özümsemek. dışarıdan alınan maddele­ri, unsurları kendi bünyesine uydurmak, ken­disine mal etmek; temsil etmek, asîmile et­mek.

özümsenmek. özümsemek fiiline ko­nu olmak, temessül edilmek.

özür. bir şeyin olması veya olma­ması için öne sürülen sebep; bir kabahatin af­fı için öne sürülen sebep, mazeret, bahane, mâni, engel. 2. vücutta bulunan noksanlık veya elverişsizlik, sakatlık. 3. abdest veya diğer ibadetleri bozan ve sürekli olan hâl. 4. bir malda bulunan noksan veya hata, kusur, ayıp. özrü kabahatinden büyük: kabahatini affet­tirmek için ileri sürdüğü bahane özründen daha büyük suç. özür dilemek: bir kabahat­ten ötürü bağışlanmasını, affını istemek; özründen ötürü yapmayacağını bildirmek, özür beyan etmek, beyan-ı itizar etmek.

özürlü. 1. özrü olan, mazur, mazeretli. 2. noksanli, kusurlu, hatalı: özürlü mal al­mamalı. 3. malûl, sakat: görme özürlü, ko­nuşma özürlü.

özürlülük. 1. özürlü olma hâli, mazur-luk, noksanlık, hatalılık; malûllük, sakatlık.

özürsüz. 1. özrü olmayan. 2. özrü olmadığı hâlde.

özüt. hulâsa.

özveri. fedakârlık.

özverili. özverisi olan, fedakâr.

özverililik. özverili olma hâli, fedakârlık.

özyapı. karakter.





büyük türkçe sözlük/mehmet doğan