17 Nisan 2013 Çarşamba

büyükvegüzelşeyler





güzel tren

türkümüz 'kara tren gecikir, belki hiç gelmez' diye sitem ediyor. şarkı ise 'otomobil uçar gider' diyor. bir de uçak var. nurullah ataç'ın ilkokul ders kitaplarında yer alan bir denemesini hatırlıyorum. şöyle başlıyor: 'siz hiç uçağa bindiniz mi? ben bindim.'
bu üç örnek, bana daima çok şey söylemiştir.
insanların hızlı yaşamaya heveslendirildiği, hatta zorlandığı bir çağda; otomobil ya da uçağın övülmesi, teşvik edilmesi, elbette boşuna değildi. nitekim, yolculuk esnasında da hızı tercih eder olduk.
kimilerine göre 'çağın gerisinde' kalan demiryolları da bu hıza ayak uydurmak istedi. 'kara tren de pekala uçabilir' gibi bir şeydi bu. fakat deneme seferi, ölüm seferine dönüştü. neyse deyip sadece 'teenni' kelimesini hatırlatalım.
çocukken hiç tren görmedim. yirmi yaşına kadar trenle ilgili özel bir hatıram da olmadı. buna rağmen, trenler hep çocukluğumu hatırlatıyor. bu nasıl oluyor, bilmiyorum.
walter benjamin, son bakışta aşk diyor. yoksa böyle bir şey mi?
bir kere, tren bana daha samimi ve bizden geliyor.
makinenin ruhu olur mu? otomobilin yahut otobüsün olmayabilir, ama trenin var.
eski vagonların, lokomotiflerin çekildiği istasyon kenarlarını bir dolaşın. mutlaka bir şeyler duyacak, hissedeceksiniz. bunu en son, geçen ay, alaşehir istasyonunda denedik.
evet. karayolları insan ile tabiat arasına bir duvar ördü. istanbul-ankara yolculuğunu otobandan yaparsanız, sadece diğer araçları görürsünüz. necip fazıl'dan ödünç alıp söylersek, fikir dahil, her şey hızla akıp gider. düşünmeye bile vaktiniz olmaz.
fakat treni tercih ederseniz, yaşayarak gidersiniz. ırmaklar, ovalar, dağlar, irili ufaklı beldeler, insanlar, ağaçlar, hayvanlar… bütün bunlar size eşlik eder, kafanızı çalıştırır. tren yolculuğu, insanlara anlatacak hikâyeler verir.
yeri gelmişken, 'samimiyet' bahsine bir ilave yapalım: 'tren penceresinden bakıp da' köy şiiri, hikâyesi, romanı yazanlar, ne kadar becerikli olurlarsa olsunlar, unutulup gittiler. onlardan geriye pek bir şey kalmadı.

***
seksenlerden sonra hayatımıza girenler ile hayatımızdan çıkanlara bir bakın. bunu görmek için ayfer tunç'un bir maniniz yoksa annemler size gelecek kitabını okumanıza gerek yok.
sıklıkla duyduğunuz kelime gruplarına dikkat etmeniz yeterli: sıfır büyüme, para programı, serbest kur sistemi, paravan şirket, müşteri yelpazesi, hedef kitle, kriz merkezi, kitle iletişim araçları, zorunlu tasarruf, izlenme oranı, günlük kur, döviz paritesi, dışa açılmak, akıllı kart vs.
böyle bir dünyada, ahmet haşim'in merdiven şiiri ile yürüyen merdivenler elbette aynı şey değil.
ece ayhan, 1950'li yıllarda yazdığı fayton şiirinde 'çiçeksiz bir çiçekçi dükkânı' diyor. şimdi birçok 'çiçekçi dükkânı' sadece plastik çiçek satıyor. siz buna 'ileriyi görmek' diyebilirsiniz, fakat ece ayhan'ın söylediği daha başka bir şey.
bundan dolayı olsa gerek, kaybettiklerimi hatırladıkça, elimde kalanlara daha sıkı sarılıyorum.
'kara tren' de bunlardan biri.
arkadaşlarla sabahın beşinde arifiye beldesine gidiyor ve çay içerek trenlerin geçişini seyrediyoruz. bazı trenler tek tük yolcuyla geçiyor. biz ise hep aynı dizeyi mırıldanıyoruz: 'boş sözler de etsen duymak istiyorum seni.'
örneğin, kütahya ve manisa'yı benim gözümde kıymetli yapan şey, sadece orada gördüklerim ve insanlarının iyiliği değil. oralara trenle gitmenin de bu güzellikte payı var.
sezai karakoç'un mona roza şiirini okuduğumda, şiirde geçen geyve'yi çok merak ettim. mutlaka o beldeyi görmeli ve güllerini koklamalıydım. ali fuat beldesine kadar tren olmasaydı, belki de geyve'yi ve güllerini hiçbir zaman göremeyecektim.
ankara deyince bile, aklıma önce tren yolculukları geliyor.
sadece yolculuklarda ve alışkanlıklarda değil, okumalarımda da bu böyle. mustafa kutlu'nun demiryolu hikâyelerini, ismet özel'in içinde 'milli şefin treni niçin beyaz' dizesinin geçtiği şiiri daha bir seviyorum.
ismet özel, milli şefin treninin niçin beyaz olduğunu merak etmiş.
sarıçam, en sevdiğim ağaçtır. benim merakım ise, tren istasyonlarındaki çamlarla ilgili. niçin hepsi karaçam?

ibrahim tenekeci - yenişafak - 13.04.2013