10 Haziran 2013 Pazartesi

saçmalamak parayla mı?

iki yarayı birleştiren yara
murat menteş


iki yayayı birleştiren yaradan bahsetmek istiyorum bense. tutuşmuş iki ayanın arasında yanan ve bittabi yakan bir yara vardır. ondandır terlemesi avuçların, kalbe inen sızı onun hararetinden mütevellit. adımların birbirine sağladığı ritm de onun ilhamıyladır. her şey bir yaraya bakmaktadır garip. garip? aşkın en belirgin sıfatı değil midir? öyledir. eskiler hep öyle diyegelmişlerdir. 'garip' demişlerdir, aşktan divâneye dönen mahalle/köy delikanlısına. onlara göre delilik övülecek, övünülecek bir şeydir. 

"Bizim geleneğimizde delilerin yeri bir başkadır. Bizde delilere biraz korkuyla, biraz hürmetle ve biraz da sevgiyle yaklaşılırdı. Her mahallenin bir iki delisi olurdu. İnsanlarımız delilere yiyecek-giyecek verirler, uzaktan da olsa, ürkek ürkek de olsa hallerini hatırlarını sorarlardı. Hele hele pek korkutucu görünmüyorlarsa mahallenin çocukları hiç durmazlar arkalarından koşarlar; izin verseler, kaçmasalar, yollarını değiştirmeseler hemen yanlarına yaklaşıp bir yandan lâf atarlar, bir yandan da meraklı gözlerle onları izlerler, ne tepki vereceklerini görmek isterlerdi.

Ulaşılmaz, kavranılamaz, anlaşılamaz bir dünyanın insanlarıydı deliler. Sadece korkulmazdı kendilerinden, onlara gıpta da edilirdi. Onların dilinden ancak yaşlılar anlayabilirlerdi. Eski adıyla Bakırköy Tımarhanesi, yaşlı İstanbul hanımefendilerinin düzenli ziyaret ettiği bir türbe gibiydi. Delileri ziyaret etmek, onlara yardım etmek dinî ve insanî bir vazifeydi. Muayyen bir binaya kapatılmalarına, bir mekan içinde tutulmalarına sanki gönüller dayanmazdı, mahkûmiyetlerine rıza verilmemiş gibiydi; serbest olmalılar, halkın içine karışarak istedikleri gibi istedikleri yerlerde dolaşabilmeli, tıpkı tekkelerde olduğu gibi diledikleri zaman girmeli, diledikleri zaman da çıkabilmeliydiler. Çünkü bir zamanlar delilik demek, özgür olmak demekti." Dücane Cündioğlu

yolu yan yana, yana yana adımlayan ayalardan tekinin sahibi bir yaya, yaranın verdiği yangını terkeylemek ister. çünkü aşkı taşımak, imanı taşımak gibi güç bir hâl alır kimi zaman. hadis-i şerîfin imanı tarif ettiği gibi olur aşk: "avuçta bir kor tanesi". işte o yangının verdiği sızı ile kopar ayalar birbirinden. bağlaç bir kanca gibi acı verir. yaya dediysek de boşuna değil. yaya, klişe bir sahnenin (klişe değilse de benim için klişe) metaforudur: iki sevgili el ele uzaklaşmaktadır bir şehirden. el ele ve hızla... saçlar rüzgarlıdır, etekler de. arada yüzler karşıya bakmayı terkedip birbirlerine döner, gülümserler. avuçlar bitişiktir, avuçlar terli, avuçlar yara'lı'dır. ama ansızın durur biri. durur öteki de kolu kendisinden geride. tıpkı kemendi kıyıda takılı kalan tekne gibi takılır durur. sonra yüzünü döner. sonra kıyı yavaş yavaş uzaklaşır. sonra kıyı söner. sonra tekne, gece vakti denizde ilerler başındaki yıldızlı ışık, bulutlu dumanlılıkla. 

saçmalamak parayla mı kardeşim?