9 Haziran 2015 Salı

Şiirle seçil, düzyazıyla hükmet/Gündüz Vassaf

Haziran seçimlerden başka az şeyi düşünür, konuşur olduk. Günümüzden bir nebze uzaklaşalım. Sizlere MÖ 64 yılında, Roma’da Cicero’nun seçim taktiklerini anlatmak istiyorum. Önce yaşadıklarım, son günlerde okuduklarım.

Soğuk Savaş yılları. Propaganda savaşları. Beyin yıkama yöntemlerine ilişkin psikoloji dersimden: Moskova’da işçilere, ABD’de siyahilerin polisten yediği dayağı belgeleyen film gösterilir. Stalin döneminde katliamlara, Sibirya gulaglarına alışık işçiler, film çıkışında aralarında konuşur. Dikkatlerini çeken? Siyahilerin giydikleri ayakkabıların şıklığı ve çeşitliliği. Sovyetler, propaganda işinde sınıfta kaldı.

Bu işin ustası seçimle iktidara gelen Hitler’in “Propaganda ve Ulusal Aydınlanma Bakanı” kitle psikolojisi uzmanı, Goebbels. Goebbels’in geliştirdiği yöntemler, bugün kendilerine demokrasi diyen toplumlarda, özellikle lider imajı fabrikasyonunda kullanılıyor. Ahlaki boyutları, günümüzde gözden kaçan bir konu. Alıştık. Alıştırıldık...

“Savunma” bakanlıklarına “savaş” bakanlıkları derlerdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra düzenin yeni kamuflajında, savaş kelimesi devlet imajından arındırıldı. Aynı, propaganda kelimesi gibi. Günümüzde bu işi övünerek yapan reklamcılarla halkla ilişkiler uzmanları.

22 Kasım 1995’te 106 yaşında ölen Edward Bernays, dünyanın birçok ülkesindeki seçimlerde oylarımızı nasıl verdiğimizi etkileyen kişi. “Tüketici ruhlarımızın mühendisi” olarak tanınan, halkla ilişkiler alanının kurucusu Bernays, kitle psikolojisi ve psiko-analiz yaklaşımlarından yola çıkarak, temel davranışlarımızı değiştirebilmekle ünlü.

1925’de yazdığı propaganda kitabında, “bilimsel yöntemler kullanarak kitleleri farkında olmadan, denetleyip yönlendirilebileceğinden” söz eder. Yönteminin adı, “engineering consent” (rıza mühendisliği). “Halka güvenilmez. Amerikalılar mesela. Yanlış adama oy verip, zararlı şeyler peşinde gidebileceklerinden, uzaktan yönlendirilmeleri gerekir,” der. Almanya’da, kitle hareketleriyle koşulları yaratılan Yahudi soykırımından şoke olduğunu söyleyen Bernays, Goebbels’in kitabını okuduğunu öğrendiğinde de, “Halkın duygusal infialine, dikkatle programlanmış bir kampanyayla varıldığı belliydi” demiş. Sigmund Freud’un yeğeni olan Bernays’in müşterileri arasında Wilson ve Eisenhower gibi ABD başkanları, Thomas Edison, Henry Ford, General Motors, Proctor& Gamble ve Guatemala’da hükümetin devrilmesini sağlayarak “muz cumhuriyeti” deyimini borçlu olduğumuz United Fruit gibi ABD’nin başta gelen şirketleri var.


Yıl 1968.
New York’da 25 yaşında bir gazeteci, Joe McGinniss, yakınının limuzininde. Arabada Amerika’nın en büyük reklam şirketinin yöneticisi. McGinniss duyduğuna inanmakta güçlük çeker. Şirketin, devlet sırrı gibi kamuoyundan gizlediği son müşterisi, Demokrat Parti’nin Nixon’a karşı çıkardığı başkan adayı Humphrey. McGinness, bu vesileyle başkan adaylarının, diş macunu, otomobil lastiği, aybaşı bezi, çamaşır tozu, makarna gibi ABD seçmenine pazarlandığını öğrenir. İşinden istifa eder. Kampanyayı takip eder. Nixon’un başkan seçilmesinden hemen sonra çıkan kitabının adı, “Başkanlığın Satılışı: Bir Aday Paketlenmesi Klasiği.”

O yıllarda Washington’da öğrenciydim. ABD egemen düzeni 68’ kuşağının eylemleriyle sarsıldı. Sarsıldıkça uyandı. Meşruiyetini yitirmeye yüz tutan seçim mekanizmasını makyajlayıp benimsetmek için siyasetin içini boşalttı. Seçimleri, adayların söz, davranış ve görüntülerinin, denetlenip sahnelendiği balonlu, şarkılı, sloganlı sirk gösterisine dönüştürdü. Seçim propaganda yöntemleri, “Amerika yapıyorsa doğrudur” kompleksiyle günümüzde dünyanın birçok ülkesinde benimsendi.



McGinness, önceden girdiği başkanlık ve valilik seçimlerini kaybetmiş, “Benden kurtuldunuz” demeciyle medyayı karşısına alarak siyasete veda etmiş Nixon’un geçmişine rağmen nasıl seçmenlere pazarlandığını anlatıyor. Kullanılan yöntemleri ahlaken benimsemediğini Nixon söylese de eli mahkûm. Yoksa finansörleri desteklemeyecek. Onu şu sözlerle ikna etmişler: “Televizyonda doğal gözükmen için sana makyaj yapılıyorsa, söylediklerinde de önemli olan, gerçek değil görüntün.” Nixon kampanyasında, kitlelerin mantığına değil duygularına hitap eder. Kime, nerede, neyi nasıl söyleyecek? Ceketini nerede ilikleyecek, ne zaman kravat takmayacak? Ne renk gömlek giyecek? Televizyon görüntüleri hangi açıdan hangi ışıkta verilecek? Hangi sözcükler kullanılacak? Meydan mitinglerine gelenler arasından, kameralar kimlere ne sıklıkla odaklanacak.

İnsanın her halinden faydalanmasını bilen psikologlar da boş durur mu? “Katmanlı semantik skalası” geliştirmişler. Adı fiyakalı, pazarı aşağılık kompleksi. Adayların kişilik özelliklerine göre 1’den 10’a kadar işaretledikleri ölçek geliştirmişler. Başka adaylarla karşılaştırıldığında Nixon’un espri gücü düşük, eli sıkı, tavrı entellektüel mi çıktı? Kişiliğini toparlayıp, yeniden sunuyorlar. Skalayı geliştiren, Nixon’un kampanyasında çalışan psikoloğun sözleri kayda değer: “Onu tuttuğum falan yok. Bu işi parası için yapıyorum.”
Tüketim maddesi gibi sunulan adayların hiç mi kişiliği yok?
Parti başkanları arasındaki fark kişiliklerinden kaynaklanmıyor mu? İşin ustası burada kendisini belli ediyor. Aday pazarlamak, fili buz patencisi gibi tanıtmak değil. Mesele anketlerle saptanan olumlu kişilik özelliklerinin öne çıkarılması. Küfürbaz, saldırgan aday hoşunuza gitmeyebilir. Ama anketler seçmen kitlesinin, “Adam gibi adam” dediğini gösteriyorsa? Önemli olan söylenen değil, söylenenin nasıl algılandığı. Aday reklam kokmamalı. Kişiliği alt üst edilmemeli. Atasözünü sevene, Şekspir’den alıntı yaptırmamalı. Nixon’un pazarlayanlar, seçilmezse, Amerika’nın düşmanlarının işine yarayacak, ekonomi çökecek demişler.
Ve Nixon seçildi. Barış getireceğim derken Vietnam yetmedi, Kamboçya’ya saldırdı. Kissinger’la yürüttükleri birbuçuk milyondan çok insanı katlettikleri savaş yedi yıl daha sürdü. Nixon’u seçtirmenin başarısıyla övünenler onun yalancılık ve hırsızlığının ortaya çıktığı Watergate skandalıyla meclisce yargılanıp alaşağı edildiğinden söz etmezler.




Siyahileri seçtirme uzmanı.
Amerika’da, seçim deyince bugünlerde politikacıların ilk aklına gelen isimlerden biri, kimi elinden tutsa seçtiren David Axelrod. Son başarısı Obama. Sade o mu? Economist dergisi Axelrod’u “siyahileri seçtirme uzmanı” diye tanımlıyor. Washington, Detroit, Houston, Cleveland, Atlanta ve Philadelphia’nın ilk siyahi belediye başkanları, onun müşterileri. Geçen gün Believer (İnançlı) kitabını tanıtmak üzere Boston’a geldiğinde David Axelrod’u dinledim. Siyaset anlayışı, alttan alta edebiyat türlerine hakaret, “Şiirle seçil, düzyazıyla hükmet.”

Yöntemi, kamuoyu yoklamalarıyla müşterisinin güçlü ve zayıf yönlerini saptadıktan sonra onların arasından, gene anketlere göre belirlediği oluşumu adayın imajıyla örtüştürerek kampanyanın ana temasını belirlemek. Barışsa barış, ekonomiyse ekonomi. Doğru temayı belirleyip adayını ona göre paketleyebilen seçimleri kazanıyor.

“İyi aktör olmanın püf noktası inandırıcı olmak. Siyasette amaç, seçmenleri inandırıcı olduğuna kandırmak.” Başkan adaylarına müşteri gözüyle bakan, onları seçtirmekten ötesini göremeyen Axelrod gibi siyaset taktisyenlerinin sığlığına şaşmamalı. “Şunu şöyle söyle, bunu böyle yapma” talimatlarına dayanamayan Obama’nın bir gün sigortaları atmış, “İstersen bir yana çekileyim, Başkan adayı seni yapalım!” Nitekim, Michelle Obama’nın kocasına “Diğer başkan adaylarından farkın ne?” sorusuna aldığı cevap karşısında, seçmen istatisitikleri saplantılı Axelrod afallamış.“Seçildiğimde dünya Amerika’ya farklı bakacak, siyahiler, hispanikler, ezilenler kendilerine gelecek.” Obama’ya, egemen düzenin desteğini sağlayan, Bush’tan sonra Amerika’nın imajının düzeltilmesinde oynayacağı rolün farkında olmasıydı. Bunun bir ifadesi savaşçı eğilimlerine rağmen kendisine verilen Nobel Barış Ödülü’ne uygun görülmesi.

Amerika’da, seçim stratejisti, anketör, medya danışmanı, sosyal medya şirketi, görüntü uzmanı, diksiyon koçu vs., sayısında enflasyon, dünyanın her tarafında onlara iş kapısını açmış. “Uzman şirketler” dillerini kültürlerini bilmedikleri ücra ülkelerde demokrasiyi “yaşatma”, “hayata geçirme” iddiasında. Sade onlar mı? Axelrod’ın son müşterisi bugünlerde seçim yapılacak İngiltere’de İşçi Partisi...

ABD’de her an seçim var
Bunca uzman, şirket boşuna değil. ABD dünyada en çok seçim yapılan ülke. Burada her an seçim var. İşte annemin uzun yıllar yaşadığı Concord, New Hampshire’da, yerel seçim listesi: Vali, eyalet senatörleri, eyalet milletvekilleri, belediye başkanı ve meclisi üyeleri, okul meclisi başkanı ve üyeleri, polis şefi, sayman, tapu müdürü... hepsi seçimle! Hizmet aşkıyla tutuşanların dışında, iktidar ve güç hırsı kabaran, kartvizitine sıfat eklemek isteyen hemen herkesin tatmin olması mümkün. Hal böyle olunca halk kütüphanelerinde bile kampanyanının nasıl yürütülmesi gerektiğini anlatan kitaplar yer alıyor.Bu tür kitapların ilki, iki bin küsür yıl önce yazılmış.
Savaş, satranç, güreş, futbol, seçim.... Hepsi rakibinizi alt etmekle ilgili. Hepsinin kendine özgü stratejisi, taktiği var. Cicero, uygarlık tarihimizin sayılı kişilerinden.

Felsefeci, dilbilimci, hatip, avukat, tercüman. Petrarch’ın, 14. Yüzyılda yazdıklarını bulmasıyla Rönesansın kapısını açan kişi. Ne var ki Cicero’nun en çok politik kişiliğiyle övündüğü söylenir.





Yıl MÖ 64.
Roma, seçimlerle iki bin yıl sonra tanışacak ulus devletlerden çok önce başlamış seçim işine. Beşyüz yıllık Roma Cumhuriyeti’nin son dönemleri. Bir yıl süreyle Cumhuriyeti yönetecek iki kişinin belirleneceği konsül seçimleri. Cicero adaylardan biri. Asil geçmişi olmadığından seçilmesi zor. Etkili bir kampanya sürdürmesi toprak sahibi, asker, asil, özgür vatandaş, eski köle gibi menfaatleri farklı çevreleri ikna etmesi lazım. Yardımına kardeşi Quintus koşar. 

Kampanyayı örgütler. Tarihin ilk bilinen Seçim Nasıl Kazanılır adlı kitabını yazar. Yalan söyleme konusunda taktik veren kitabın ilk yalanı, adı. Quintus, “barış için savaşıyoruz” diyenlerden. Yoksa adını “Seçmen Nasıl Aldatılmalı” koyardı.

Önerileri arasında özellikle dikkatimi çekenler:* Birlikte görünmek istemediklerini, faydalı olacaklarsa, dost edin.

* Herkese her şeyi vaat et. İlericilerle ilerici, gelenekçilerle gelenekçi ol.
* Yuvarlak laflar kullan. Seçimlerden sonra hesap soran olursa, koşullar mümkün değil der kabahati başkalarına atarsın.
* Rakiplerin zayıf tarafına saldır. Cürüm, rüşvet, seks, işlenecek konular.
* Umut ver. Kazanır da sözünü tutmazsan fark etmez.
* İki büyük kozun: 1.Seçilirken gençlerin kullanılabilirliği. 2. Seçilirsen ihale vaadlerin.
* Seni desteklemeseler de, halkın sevdiği kişilerle görün.
* Faydalı olmayacaklarla zamanını harcama. 
* Gittiğin yerlerde yanında kalabalık bulundur. Kazanacağını sansınlar. 
* Rakiplerini, seçilirsen başlarına gelebilecek olanlarla korkut. 
* Tatile çıkma.
Cicero seçimi kazandı. Kardeşi Quintus, Anadolu valisi oldu. Üç yıl sonra ikisi de öldürüldü...
Aşağıda çok bilinen bir söz. Ama özellikle seçim ve demokrasi mizansenleriyle içine düştüğümüz aymazlıktan kendimizi kurtarabilmemizde uyarıcı. 
Abraham Lincoln: “Birilerini her zaman, her zaman birilerini, ama her zaman herkesi aldatamazsın.”
Bir de hatırlatma.
Sistemin başarısı, bizleri hapsettikleri oyunun kuralları içinde taraflaştırmak.
Dört yılda bir oy vermekle yetinenler, düzenin gönüllü kukları rolünde.





Propaganda nasıl “tanıtım” oldu?Axelrod, David. Believer: My Forty Years in Politics, Penguin Press, New York, 2015.
Bernays, Edward, The Engineering of Consent, University of Oklahoma Press, 1955.
Bernays, Edward, Propaganda, Ig. Pub, New York, 1929.
Bernays, Edward, Crystallizing Public Opinion, Kessinger Pub., New York, 2004.
Bramsted, Ernest, Goebbels and National Socialist Propaganda 1925-1945, Michigan State University Press, Ann Arbor, 1965. 
Cicero, Quintus Tullius, How to Win an Election, (trans. Philip Freeman), Princeton University Press, Princeton, 2012.
McGinness, Joe, The Selling of the President: The Classic Account of the Packaging of a Candidate, Trident Press, New York, 1969. 
Shaw, Catherine, The Campaign Manager: Running and Winning Local Elections, Westview Press, Boulder, CO, 2015.
The Secret Conferences of Dr. Goebbels: The Nazi propaganda War 1939-1943, Ed. Boelcke, Willi, E.P. Dutton & Co. Inc., New York, 1970.

Kaynak: http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/siirle-secil-duzyaziyla-hukmet-420400