19 Haziran 2015 Cuma

Çocukluk ve Ramazan - Murat KAPKINER



Babam yaşlı bir hastaydı. Zaten ben on bir yaşımdayken vefat etti. Arkadaşları yanında lakabı “onbir haplı”ydı. Cepleri dolu ilaçla yaşardı. Doğallıkla oruç tutamazdı. Allah rahmet etsin. Ama oruç tutmayan babam hiçbir sahuru kaçırmazdı. Annem: “Herif! Oruç tutmuyorsun, bari sahurluğumuza ortak olma” diye çıkıştı bir gece. Babamın cevabını unutmuyorum: “Oruç tutamıyorum, bir de sahur yemeyip külliyen kâfir mi olayım avrat. 
Bildiğiniz gibi sahur sünnettir. Hikmeti üzerine çok şey söylenmiştir. Gene bildiğiniz gibi Hz. Peygamber, sürekli orucu (ittisal halindeki orucu) yasakladı. Çünkü açlığa alışırsınız ve oruç size kolay gelir artık. Sürekli oruç tutan buradan değerlendirilince oruç tutmayan gibidir. Oruç kendilerine çok kolay gelen insanları siz de tanımışsınızdır. Ben bu müminlerin oruçlarının faziletinin bulunmadığını kesinlikle söylemem ama oruçları kendilerine ağır gelenlerinki kadar faziletli olmadığını aynı kesinlikle söyleyebilirim. Ücret alınterine göre. 
İslam’ın (amellerin) ilmî bir adı da teklif. Yani külfet. Allah’ın emri olmasa, karlarda-kışlarda kim buz gibi sulara beş vakit dalar? Hangi nefis hoşlanır beş vakit namazdan? Ki ayette namaz, “ağır bir iş” olarak anılmıştır. Nefis hiçbir ibadetten hoşlanmaz. Alışkanlık kesbetmesi müstesna. Ne mutlu o mümine ki ibadetlerinin hiçbirini alışkanlık haline getirmemiş, alışkanlık derekesine düşürmemiştir. Ona her bir vakit namazı tekliften bir şube olarak gelir. İbadetleri alışkanlık haline getirmek bir kaçış şekli; terkedeninkine akraba. 
Orucu niye tutarız? Revizyonmuş (!). On bir ay yorulan sindirim sistemimiz bir ay dinleniyormuş. Tam tersi. Sindirim sistemi Ramazan’da yorulduğu kadar öteki aylarda yorulmaz. Bir kez, alışmadığı bir durumla karşı karşıya. Günün yarısı mideye hiçbir şey girmiyor, diğer yarısında o saatlerde hiç girmediği kadar giriyor. Sinir sistemimiz altüst oluyor. Bir de Allah’ın imtihanının durup durup Ramazan`da zirveye tırmandığını buna eklerseniz orucun öyle kolay karşılanacak bir ibadet olmadığını daha iyi anlarsınız. Allah, Ramazan’la (üstüne üstlük oruçla) sabrımızı denemekte. Yukarıda andığım, alışmayalım diye orucun her gün tutulmasının yasaklanması gibi sahur da Ramazan’a alışmayalım diye. Sahura kalkmadan oruç tutan kalkandan daha kolay tutar o günün orucunu. Çünkü sahurla iştah tazelenmiştir. Daha önemli bir başka boyut daha var. Allah`ın teklifini, imtihanını hor görmek, küçümsemek gibi, çok maskeli bir ruhsal eğilim maazallah. Allah’ın emirlerine dayılanmak: “Bunlar da iş mi benim için?” İşte bu çok tehlikeli. Sahura kalkmayarak yahut ittisal orucu tutarak kişi iç dünyasında böyle söylemekte. Halbuki kolay bile gelse, mümin zorlanıyormuş gibi yapmalı. Kişi Allah`a karşı maskeli efelenmelere girmemeli. Yoksa altından gerçekten kalkamayacağı musibetlere düçâr olabilir. Allah’a karşı kabadayı değil, zelil olmalı kul. 
Allah’tan mı daha çok korkarız yılandan mı? 
Bu soruya biz yetişkinlerin, büyük çoğunluğunun üzerimizde bulunmayan hallerden dem vurarak ya da ayetten, hadisten çıkarsamalarda bulunarak ama yine büyük çoğunluğumuzun pek emin olmadığı cevaplarımız var. 
Bundan yirmi beş yıl kadar önce, bakın beşer-altışar yaşlarında iki çocuğun istemeden dinlediğim konuşmalarını paylaşayım sizinle (aslında tek çocuğun): 
- Sen Allah’tan mı daha çok korkuyorsun yılandan mı? 
Cevap alamayan çocuk soruyu yine kendisi cevaplamıştı: 
- Ben yılandan daha çok korkuyorum. 
Bu, yetişkinleri ifsâd eden hiç bir kafa kirliliğine henüz bulaşmamış bir aklın, bir ruhun verdiği yalın, kolay, üstelik doğru cevabı hangi yetişkin aynı yalınlık ve kolaylıkla verebilir? 
Hemen hiç biri bilmez ama, bütün yetişkinlerin, bütün taat ve ibadetleriyle aslında çocukların henüz içinde bulundukları erdeme ulaşmak için ter döktüklerini kime anlatabiliriz? 
İçinde bulundukları durumdayken (yani melekken; çünkü cennetten gelmekteler), yetişkinlerin sefil dünyasıyla hiçbir benzerlikleri yokken, onlara, bu yetişkin denilen bîçarelerin âdetleri ibadetleri nasıl görünür acaba? 
Bu çırpınışa hiç kafaları basmaz. Çünkü Allah ile hiçbir problemleri yok. Bu yüzden teravihte bize gülerler. Bu yüzden ısrarla, ağlaya-sızlaya sahura kalkmak, kaldırılmak isterler. “Acaba bunların problemlerine girebilir miyiz” demektedirler içlerinden. Aşkın bir merakın zebunudurlar. Israrla, oruç tutup, iftar denen şeyi yaşamak isterler ama bunu hiçbir zaman başaramaz, günde iki-üç oruç tutar, yetişkinleri anlama şansını yine elden çıkarırlar. 
İşte bunlar gibi bir yetişkin tanıdım ben. Her gün oruç bozuyor, her akşam sahura kaldırılmak için eşi ve çocuklarıyla kavga ediyor, inanın teravihte çocuklarla birlikte gülüyordu. Bu kişinin, çemberi tamamlayıp, geldiği yere ikinci kez ulaşmış olduğu gibi bir düşünce taşıdım nedense hep. Demek bir ömür sahih oruç tutmuş, sahih teravihler kılmış, velhasıl taatı-ibadeti makbul olmuştu. 
Çocuklar ve/veya nineler gibi olabilir miyiz acaba diyorum?.. Hadi sizin dediğiniz olsun: Onlar gibi olmalı mıyız?
Taraf/herTaraf/4 Eylül 2009 Pazartesi
Yazara ulaşım: mazlummurat55@gmail.com