16 Ocak 2016 Cumartesi

KEMAL TAHİR'İN OLAYLARA BAKIŞI - 28 Haziran 1960



Bugün Kemal Tahir bendeydi. Orhan Apaydın, Zihni Kanmaz, Sabahattin Selek bir araya geldik. Kemal 'in cümbüşlü üslubu içinde saatlerin nasıl geçtiğinin farkında bile değiliz. Dahası, günlük yaşantımızın farkında olmadığımızı ortaya çıktı. Kemal, bir aydır gözümüzün önünde olup biten olayları -kendi açısından- değerlendirince, hepimizi bir kuşkudur sardı. Gerçekten insanoğlu,”O mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler" denildiği gibi, çevresini ve çevresinde olup bitenleri gereği gibi kavrayamıyormuş! Kemal Tahir bugün, 27 Mayıs ve Milli Birlik Komitesi üzerinde hepimizi şaşırtan bir konuşma yaptı. Kemal, bizi şaşırtan düşüncelere ulaşmak için taze haber kaynakları bulmuş değildi. Elindeki bilgi, hepimizin elinde olan bilgi idi. Fakat bizden çok farklı bir değerlendirme yapıyor. Hemen her sohbetimizden kendisinden yeni bir şeyler öğrendiğimi biliyordum. Fakat bunları bir yere yazmayı şimdiye kadar hiç düşünmedim. Kemal Tahir, sıradan adam değil.  Önemli adam!. İster onun fikir çizgisini belirlemeğe yarasın, ister ondan neler öğrendiğimi hatırlamama yardım etsin, önemli bulduğum konuşmaları bundan böyle yazacağım ve saklayacağım. İçtenlikle bu karara vardığım için, yatmadan önce bunları çabuk çabuk karalıyorum. Gerçi Kemal'in sohbetlerini yazmak kolay bir iş değil; çok renkli konuşuyor! En güç anlaşılır fikirleri, kolayca döküveriyor sözcüklere. Hele, fikirlerin sizi yorduğunu fark edince, orta anadolu türkçesine vurup konuyu bir hafıfletmesi var ki, anlatılacak gibi değil! Kendi kendime düşündüm, konuşmalarını özgün yanlarıyla özetleyeceğim. Elverdiğince, kendi sözcüklerini aklımda tutmaya çalışacağım ki notlarda biraz da sohbetin rüzgarı bulunsun.

Kemal Tahir bıyık altından zehir gibi gülüyordu: "-Gördünüz mü arkadaşlar gazeteleri? Gayri gözümüz aydın; gayri Türkeş albayımızın sayesinde canımızı gölgeye attık. Bundan böyle şaşırma yok artık! Albayımızın yeni kuracağı dernekten Demokrasi ilkelerini öylesine ezbere alacağız ki, yeniyetme medrese uleması kaç parda! ”Adalet" dediler mi,”dürüstlük" dediler mi,”demokrasi" dediler mi ağzımızdan ballar, şerbetler akacak! Türkeş albayımız bizi adam etmeğe karar vermiş canım! 


Bir kaç gündür gazeteler ve radyolar, Türkeş'in denetimindeki Başbakanlık Dairesi, adalet, dürüstlük ve demokrasi ilkelerini ayakta tutmak, özgür düşünce ve bilimin ışığı altında Türk halkının manevi ve ruhi dünyasını sağlam temellere oturtmak amacıyla bir plan hazırlanmasını, Milli Eğitim, Maliye ve İçişleri Bakanlıklarına görev verdiğini duyuruyorlardı. Bu plan gereğince bir dernek kurulacak. Devlet tarafından finanse edilecek bu dernek, Edirne'den Kars'a bütün ülkede şubeler açacak ve burada aydını, genci, yaşlısı, kadını, erkeğiyle bütün vatandaşları eğitecek. Bu eğitim sona erdikten sonra seçimler yapılıp yeni parlamento kurulacakmış. Kemal, bu habere deyinmek istiyordu.”Kişiyi nasıl bilirsin" hesabı, kim gelse koşuyoruz peşisıra; bu adam,”Kötüye karşı çıktı, iyidir her hal" diye.  Kimdir, nedir, neyin nesidir, arayıp sorduğumuz yok. Şu Milll Birlik Komitesi, söz temsili, bir sabah paldır küldür geldi:”Nato'ya bağlıyız, Sento'ya bağlıyız, kimseyle kavgalı değiliz, aranızda kapıştınız, biz ayıracağız." dedi. Öylesine inandık ki, parmak şıklatıp oynamaya durduk sokaklarda Vaz geçtim, kimdir, nedir, neyin nesidir diye araştırmayı, bari adamın _sözüne baksak ya!.  'Sento'ya bağlıyım, Nato'ya bağlıyım' diyor, sonra biz, sonra Marksist Kemal Tahir, gelenlerden bir şey umuyor!.  Akıl göğe çekilmiş olmalı hiç kuşkusuz, yoksa bu rezilliğe düşmeyecek insanoğlu.” Yahu, biz kaç uykumuzdan kimin sesiyle uyandık 27 Mayıs'ta?. Türkeş albayımızın sesiyle değil mi? Eee. Kim bu Türkeş albay?. İsmet Paşa'nın tabutluklarda tırnağını söktüğü Turancılarımızdan biri!.  Şu devrilen Demokrat Parti'yi ne ile suçluyoruz? Faşistlikle! Kimmiş bu faşist, Demokrat Parti'yi geceyarısı deviren? Faşisti de geçip Ergenokon türküleri çağıran Alpaslan Türkeş! Bizde hiç şuncacık akıl olsa, bu yaş tahtaya basar mıydık? Ben haftasına aydım aymasına ya, ama aymaz olaydıın diyesim geliyor Kimin kulağına çıtlattıysam, bel bel yüzüme baktı da,”Ne söylüyor bu adam?" dercesine gözlerini belertti; sonra yanımdan savuşup; gitti.”Al işte aôkadaş, senin özgürlük melaikesi dediğin Türkeş albayın!  Her kasabaya okul açacak da bize adamlık öğretecek, demokrasi, adalet, dürüstlük dersi verecek; biz, ya bunları Türkeş albayın istediği biçimde öğreneceğiz, ya da öğrenene kadar özgürlük melaikesi albay başımızda bağdaş kurup oturacak! İyi mi? Beğendiniz mi şimdi olanları?”

“Hiç düşünmüyoruz: bu Türkeş albay 27 Mayıs sabahı radyolarda hangi türküyü çağırıyordu?.”Nato'ya bağlıyız, Sento'ya bağlıyız." Yahu bizde akıl gibi bir akıl mı var?  Nato'ya bağlısın, Sento'ya bağlısın da, senin gibi hem Nato'ya, hem Sento'ya bağlı, üstelik de silahla değil, seçimle gelmiş bir iktidarı niye tepeliyorsun bakalım? deyip yakasına sarılmıyoruz! Bırak, sarılmak şurada kalsın, ardısıra geziniyoruz ki, Allah beterinden esirgesin! 


Kemal Tahir'le birlikte, üç buçuk saat hep aynı konuyu konuştuk. Değişik açılardan yapılmış eleştiriler hep Kemal Tahir'den geldi. Kemal'e göre,”Alpaslan Türkeş, kendi başına böyle bir kararı veremez." Besbelli ki, Komitede böyle düşünenler var. Böyle düşünmeyenler olduğunu da İsmet'in ve Sabahattin'in sınıf arkadaşı olan komite üyelerinden biliyoruz.”Öyleyse, bölündü komite demektir" diye yorumunu ta mamladı.”Komite bölünmüşse, Alpaslan albay belki planını yürütemez. Ama biz buna bağlanacak değiliz. Devletin arkaladığı resmi derneklerle eğitime koşulmak, aslında bahane Gitmek istemiyorlar!.  Bir yandan, partilerin ocak-bucaklarını kapatıyorlar, bir yandan köylere kadar,-uzanan devlete dayalı kendi ocak-bucaklarını açmaya hevesleniyorlar. Kimseye yutturamazlar bunu. -Böyle bir işe koşulmak da kimseye kalmamış.  Milli Birlik Komitesi bu işe bulaşırsa üfürükle dağılır gider alimallah İsmet Paşa'nın sabrını tüketmesinler!”Kemal Tahir'in çözümü güç yanlarından biri de, İsmet Paşa tutkusudur. İsmet Paşa'nın Başbakanlığı sırasında 17 yıl ceza giymiş, bunun on üç yılını Çorum, Malatya, Çankırı, Kırşehir damlarında yatmış olduğu halde, - başkaları gibi- ne devlete küsmüş, ne İsmet Paşa'ya öfkelenmişti. Tersine İsmet Paşa'nın yaman bir devlet adamı olduğuna inanırdı. Önemli bir olay oldu mu Kemal Tahir hemen sorardı:”İsmet Paşa ne diyor bakalım?" Onun söylediğinde Kemal Tahir'e göre, daima bir devlet kerameti vardı! Damarına basmak için yüklendim: - Hani senin İsmet Paşan, Kemal?  Sabrı ne zaman tükenecek ki?.  Adamlar hükümeti ve Meclis çoğunluğunu Harbiye’ye kaptırıyorlar, İsmet Paşa susuyor! Tabutluklardan çıkan Türkeş” önce okutup imtihan edeceğim, sonra seçimler olacak" diyor, İsmet Paşa yine susuyor!. Ne zaman sabrı tükenecek bu mübarek Paşa'nın?  Mısır'ın Sfenksi dile gelecek, İsmet Paşa gelmeyecek!  Kemal Tahir tasarladığım gibi hemen Paşa'yı arkaladı:”- Dur hele!. Sana ne göründü de böyle konuşuyorsun bakalım? Bu sıra İsmet Paşa'nın susması mı önemli, yoksa konuşması mı? Konuştu mu, Paşa'nın ne düşündüğünü, olayı nasıl yorumladığını şıp diye anlarsın.  Ya susarsa?. arkadaş. ya susarsa n'aparsın?. Başlamaz mı karnın ağrımaya? ”Bu devlet tilkisi neyin peşinde bakalım,” diye dönenmez misin?  İsmet Paşa neyi bilir, neyi bilmez, tartışılır ama, lafın sırasını bilir!  Neden vazgeçer, neden vazgeçmez bilmem ama, devlet'ten vazgeçmediğini adım gibi bilirim. (Sonra bana döndü) Sen İsmet Paşa'nın ardı sıra ne arıyorsun hele!? Menderes'in ebcedini bitamam aklına sindirdin de İsmet Paşa'dan "Kurt Kur"anı" hatmine mi çökeceksin…” 
Kemal Tahir'in sözleri, hepimizin kahkahalarıyla noktalandı.

İsmet Bozdağ’ın Notu: Kemal Tahir'in o günlerde yaptığı bu konuşmalar, belki kırk yılsonra bugün doğal görülecektir. Bu fikirleri, 27 Mayıs'ın ikinci haftasında söylemeğe başlayan Kemal Tahir'in, ne türlü etkilerden kolayca sıyrıldığını anlatabilmek için, 27 Mayıs'ı yapanların içinde yaşamış yazar Bedii Faik'in 1967 yılında yayınladığı anılarındaki şu cümleleri, ”İhtilalciler Arasında Bir Gazeteci" adlı kitabının 36'ıncı sayfasından aktarıyorum: ”Onlar söyledikçe, gönderdikçe (yani 27 Mayısçılar) biz yazıyor, biz yazdıkça da onlar söylüyorlardı. Bugün ihtimal:”İnanmasaydınız!" demek, çok kimseye kolay gelir. O günleri anlayabilmek için, sadece yaşamış olmak yetmez; onlardan öncesini de bizler gibi yaşamış olmalı." Bu sözlere karşı şunu söylemekle yetineceğim: Kemal Tahir: ”o günlerin öncesi"ni de sayın yazar gibi tedirgin yaşamış, hazırlanmış valizi kapının yanında, tutuklanıp cezaevine götürülmesini haftalarca beklemişti…